29 Mart 2019 Cuma

Netoçka Nezvanova - Yabancı Sahne


Son dönemde izlediğim modern eserlerin çok da parlak olmamalarından mütevellit, daha klasik metinler tercih etmeye karar verdim. Dostoyevski iyi bir seçenek gibi dururken, izlediğim oyun beklentilerimi de aştı.

Yabancı Sahne'nin sergilediği oyun için ilk kez Cihangir'deki (Sadri Alışık Kültür Merkezi içinde) İlhan Çolpan Sahnesi'nin yolunu tuttuk. Dar bir binanın dördüncü katındaki sahnenin yanında da Sadri Alışık / İlhan Çolpan anı odası bulunuyor.

Tiyatro salonuna girdiğimizde, yerler numaralı olmadığı için boş olan öndeki sandalyelere yerleştik. Biz yerleşirken oyuncular sahnede bir müzik kutusundaki figürler şeklinde yavaş bir rotasyonla dönmekteydiler. Oyun başladığında Gülay Say, seyirciye dokunma mesafesi kadar yaklaşarak bir saatlik monoloğunu müthiş bir performansla sundu. Teker teker gözlerimizin içine bakarak anlattığı hikaye, güçlü oyunculuğu vesilesiyle bizlere geçirdiği yoğun duygularla beslenince tiyatroya doyduk.

Dostoyevski'nin alameti farikası karakter tasvirleri, bu oyunda da hepsi ilgimizi çeken karakterler sunuyor (özellikle baba karakteri), ancak karakterleri tanıyıp hikaye sürükleyici bir yola girdiğinde, oyun Zafer Altun'un (tek) final repliğiyle son buluyor. Dostoyevski, tutuklanması sebebiyle romanı tamamlamaya fırsat bulamamış. Keşke bulabilseymiş, zira bu uyarlama ikinci bir perdeyi kesinlikle hak ediyordu.

21 Mart 2019 Perşembe

Ricky Gervais ve After Life (2019)

After Life Poster

"The Office" (2001-2003) aracılığıyla geniş kitlelerce tanınan Ricky Gervais, sonrasında da, diziler, yazıp, yönetip oynadı, ancak kendisini tekrar izleme fırsatını bulmam After Life ile oldu. Çok sevdiği eşini kansere kaybeden bir yerel gazetecinin, yaşama isteğini kaybetmesi (ama köpeğini bahane edip, adeta istemem yan cebime koy demesi) ve çevresine karşı iyice umursamaz, alaycı bir tavır takınmasını izliyoruz. Gözleri doldururken işin cılkını çıkarmayan bir dram dozu, yer yer sesli kahkahalara sebep olan komedi damarıyla inanılmaz iyi dengelenmiş. İlgi çekici yan karakterlerle zenginleşen hikaye 6 bölümde, nasıl geçtiğini anlayamadan, tadını damaklarda bırakıyor. Diziyi yazan, yöneten, oynayan Gervais harika bir iş çıkarmış. Bir fırsat bulduğumda The Office sonrası yaptıklarına da göz atmakta fayda var.

19 Mart 2019 Salı

#Cehennem - İstanbul Devlet Tiyatrosu


Mekan olarak çok sevdiğim Üsküdar Tekel Sahnesi'ne ilk gidişimi, günceye şu yazıda not düşmüşüm. Aradan geçen 9 yılda sık sık yolumu düşürdüm bu güzel sahneye. En son geçen aralıkta izlediğim "Sahibinin Sesi" vesilesiyle Sevim Burak ile tanış olduktan sonra, geçen Cuma da "#Cehennem"'i izledik.

Hakkında bilgi edinmeden gittiğim oyunun posteri ve isminin başındaki # klasik bir esere işaret etmese de, devlet tiyatrolarından bir bilim kurgu eseri izlemeyi beklemiyordum, hoş bir sürpriz oldu. Bir masa ve iki sandalyeden ibaret dekor ve kostümler bilim kurgudan uzak ve çok sadeydi. İnsanların gerçek hayattan giderek daha çok koparak sanal dünyalara bağımlı hale gelmeleri, sanal dünyanın gerçek hayat kadar zapt edilemiyor olması, interneti bir nevi cehenneme dönüştürebiliyor. Eser, sanal Dünya'da işlenen suçların ahlaki boyutuna dikkat çekiyor ancak bunu pedofili üzerinden anlatmaya çalışırken, Devlet tiyatrosunun çocuk rolünde bir yetişkini oynatma tercihi, oyunun inandırıcılığı üzerine ciddi bir darbe indiriyor.

Tüm bilim kurgu külliyatının yanı sıra, geleceğe dair sadece Black Mirror dizisi dahi o kadar ufkumuzu açtı ki, oyunun konusu bana biraz eskimiş geldi. Acaba biraz eski bir oyun mu diye wikipedia'ya sorduğumda, 2011'de yazıldığını ve ilk sahnelemenin 2013 yılında olduğunu öğrendim. Sahneleniş şeklinin sadeliği, oyuncuların bana biraz isteksiz, heyecansız ve vurgusuz gelen yorumlarıyla birleşince, sıkılmadan izlemekle birlikte, maalesef tatmin edici bulamadım. 1 saat gibi kısa bir sürede nihayete eren oyunun tesellisi, Tekel Sahnesinin kapısından çıkınca içimize çektiğimiz mis gibi Boğaz havası oldu.

Yazan: Jennifer Haley
Yöneten: Metin Belgin
Oyuncular Metin Belgin, Simay Tuna, Ahmet Mark Somers, Aslı Büşra Sarınç, Arda Kaptanlar

15 Mart 2019 Cuma

Nadine Labaki ve Capernaüm

Capharnaüm Poster

Oscar ödüllerine aday filmlerden bahsederken değinmiştim, en iyi yabancı film kategorisinde bulunan (kanaatimce yılın en iyi filmi) "Cold War" da, "Roma" da , en iyi film ödülünü kazanan "Green Book" filminden her anlamda kat ve kat daha iyiler. Keza diğer aday filmlerden, Cannes'da Altın Palmiye'ye de uzanan Koreeda'nın "Shoplifters"'ı da öyle. Bu kategorideki 5 adaydan henüz "Werk ohne Autor"'u izleyemedim, ama "Capernaüm" da kuralı bozmadı, ve "Green Book"'la kıyaslanması abes kaçacak şekilde farklı bir sinema evreninden olduğunu gösterdi.

Beyrut'lu yönetmen Nadine Labaki'ye ilk iki filmi itibariyle oluşan hayranlığıma şu yazıda not düşmüşüm. Labaki üçüncü uzun metrajlı filmi için 7 sene beklemiş ve buna kesinlikle değmiş. 12 yaşında bir oğlan çocuğunun, işlediği bir suç sebebiyle hapse girmesi üzerine, ailesini kendisini doğurmuş olmakla dava etmesini ve bu dava sürecinde kendisini o suçu işlemeye götüren olaylar zincirini izliyoruz.

Bir önceki filminde dini ön yargıları odağına alan Labaki, bu sefer fakirlik, ırkçılık ve mülteci hayatının çocuklar üzerindeki ürkütücü etkilerini çok çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Filmin gizli kamerayla çekildiği hissini verecek kadar gerçekçi bir oyun sergileyen çocukları ve onları yöneten Labaki'yi takdir etmemek mümkün değil. Labaki, sadece içerikle değil aynı zamanda yönetsel olarak da bir başyapıt sunuyor.

Benzer hayatlar Dünya'nın pek çok noktasında acımasız bir şekilde son hız devam ederken, fakirliğin insanlık gündeminde ilk sırada olmaması, saçma sapan gündemlerle oyalanıyor, uyuşturuluyor olmamız, geleceğe kadar umut beslemeyi imkansız hale getiriyor. Biraz vicdan sahibi olan herkes, filmi izlerken sahip olduklarından utanır hale gelir. Ülkelerine gelen mültecilere aşırı tepki veren batı toplumları, bir yandan hızla aşırı sağa kayarken, bu filmi izleseler acaba hiç içleri sızlar mı, yoksa göçleri engellemekle, ve kendi sınırları dışında olanlara karşı üç maymunu oynamakla ne kadar iyi ettiklerini mi düşünürler?

13 Mart 2019 Çarşamba

Diziler 2012 - 2018

İzlediğim dizilerden en son 2012'de şu yazıda  bahsetmişim. Geçen 7 seneyle ilgili sanal hafızama bir güncelleme yapmakta fayda var. O yazıda bahsettiğim ve hala devam etmekte olan Game of Thrones ve Homeland'i, komedilerden Modern Family ve The Big Bang Theory'i beğenerek izlemeye devam ediyoruz. Bitenlerden en çok Downton Abbey'i özlüyorum, yeri doldurulamadı. Nisan ayında son sezonunu seyredeceğimiz Game of Thrones da muhtemelen ardından dizi hayatımızda büyük bir boşluk açacak.

Beş on adet yazarım sanarken, listeleyince 30 küsur adet dizi çıktı. Alfabetik sırayla notlayarak;

Babylon Berlin Poster
"Babylon Berlin" - 8
2. Dünya Savaşı arifesindeki Berlin, sadece kendi başına diziyi ilginç kılabilecek bir unsurken, her yönüyle ilgi çeken, çok iyi oyunculara sahip olan, polisiye, suç, politika, dram gibi pek çok türü başarıyla karıştıran başarılı bir yapım çıkmış ortaya. Özellikle berlinseverler kaçırmasın.

Big Little Lies Poster
"Big Little Lies" - 9
Müthiş bir yönetmen (Jean-Marc Vallée), müthiş bir kadroyla bir araya gelince, ortaya müthiş bir dizi çıkmış. İkinci sezonunun çekiliyor olmasına aşırı sevindim, heyecanla bekliyorum.

Black Mirror Poster
"Black Mirror" - 9
Kara aynanın bize gösterdikleri sayesinde Dünya'ya, geleceğe, teknolojiye bakış açımız tamamen değişti.

Bodyguard Poster
"Bodyguard" - 8
Richard Madden ve Keeley Hawes bu sürükleyici politik/suç/dram dizisini ilgiyle izlenilebilir kılıyorlar.

Breaking Bad Poster
"Breaking Bad" - 7
Yıllarca izlemeye direndikten sonra, artık kült statüsüne erişmiş bu dizinin en azından genel kültür adına izlenmesi gerektiğine kanaat getirince (zira sayısız eserde referansı var) oturduk ekran başına. Bryan Cranston gerçekten müthiş bir oyuncu.

Broad City Poster
"Broad City" - 9
Komedi dizilerinin büyük kısmına dayanamıyorum ama neyseki arada Broad City gibi cevherler çıkıyor. Gerçek hayatta arkadaş olan iki kafadarın kendi günlük hayatlarından yola çıkarak anlattıkları "çılgın", hayal gücü dolu hikayeleri.

Feud Poster
"Feud" - 8
Bette Davis ve Joan Crawford'un dillere destan olmuş kıskançlık dolu rekabetlerini anlatmak için Susan Sarandon ve Jessica Lange'den daha iyi bir ikili bulunamazdı.

"Follow the Money" - 8
"Borgen" ve "Forbrydelsen" gibi tadı damağımızda kalmış İskandinav dizilerine olan hasretle, ne zaman iyi bir yorum alan kuzey dizisi bulsam deniyorum, ama bu diziye kadar hiçbiri sarmadı. İyi oyunculukların yanı sıra sağlam bir sistem eleştirisi de getiren Follow the Money, karnımızı bir süreliğine doyurdu.

Fleabag Poster
"Fleabag" - 8
Hak ettiği değeri görememiş, dolayısıyla pek ses getirememiş olan bu dizi, genç bir kadının Londra'da hayatla başa çıkmaya çalışmasını anlatıyor. Komediyle dramın çok kıvamında karıştığı bir dizi çıkmış ortaya.

Friends from College Poster
"Friends from College" -7
Aldığı oldukça kötü yorumları adındaki handikaba veriyorum, zira "Friends" dizisinin zıttı denebilecek, ve gerçeğe daha yakın bir arkadaşlık tasviri var. Bir başyapıt olmamakla birlikte keyifle izleniyor.

Girls Poster
"Girls" - 9
"Sex and the City"'e tepki olarak yazılmış olabilecek bir gençlik dizisi. Lena Dunham'ın güçlü kaleminden New York'u, bir peri masalının mekanı olarak değil, varoluş mücadelesi verilen, bu mücadele esnasında arkadaşlıkların da sınandıkları bir platform olarak izliyoruz.

House of Cards Poster
"House of Cards" - 9
5 sezon boyunca Francis ve Claire Underwood'un iktidar piramitinde yükselmelerini seyrettikten sonra final sezonunda Kevin Spacey, hakkındaki taciz iddiaları sebebiyle yer alamadı. Robin Wright'ın muazzam karizması, bu müthiş diziye hak ettiği finali vermeye tam anlamıyla yetemedi.

La casa de papel Poster
"La casa de papel" - 8
Binlerce kez anlatılmış bir banka soygunu konusu ancak bu kadar özgün ve yenilikçi bir şekilde anlatılabilirdi.

Looking Poster
"Looking" - 10
San Francisco gibi (en azından dizide) büyüleyici bir arka planda 3 gay arkadaşın günlük hayatlarından çok samimi ve içten kesitlere şahit oluyoruz. "Weekend" (2011) filmiyle gönlümde taht kurmuş olan Andrew Haigh mükemmel bir işe imza atıyor. Dizide bulunan bol miktardaki kalp kırıklıklarının en büyüğünü HBO diziye birden son verdiğinde yaşadık.

Mars Poster
"Mars" - 8
National Geographic kanalında bu kadar kaliteli bir bilim kurgu dizisine rastlayınca çok şaşırdım. Yarı belgesel, yarı kurgu olarak ilerleyen dizinin günümüzde geçen kısımları Mars'ta koloni kurmaya yönelik çalışmaları yansıtırken, gelecekte geçen bölümde ise bu planların hayata geçmesini izliyoruz. İkinci sezonu da yayınlanmış, ilk fırsatta izleyeceğim.

Mindhunter Poster
"Mindhunter" - 8
Dizi, seri katilleri ve o cinayetleri niye işlediklerini anlamaya çalışarak, gelecekte bu tür cinayetlerin önüne geçmenin yöntemlerini araştıran bir FBI birimiyle ilgili. Konu başta ilgimi fazla çekmemişti ama başrol oyuncusu Jonathan Groff'a "Looking" vesilesiyle olan büyük sempatim, dizinin aldığı çok iyi eleştirilerle birleşince, iyi ki izledik.

Olive Kitteridge Poster
"Olive Kitteridge" - 9
Bir diziden çok 4 saatlik bir film olarak değerlendirilebilecek bu mini dizi, eğer bir film olsaydı Frances McDormand Oscar ödülü için geçen seneyi beklemez, 2014 yılında alırdı. Bir çiftin 25 yıllık evliliklerini kapsayan film, ve özellikle de Olive Kitteridge karakterinin portresi çok etkileyici.

Outlander Poster
"Outlander" - 8
Diana Gabaldon'un Outlander kitap serisinin ilk kitabını okuyup beğenmiştim. Serinin devamını okuma fırsatı bulamadım, ama dizisi de kitapları kadar sürükleyici. Britanya'da eski bir tapınaktaki taşa dokunarak zaman içinde 20. yüzyıldan 18. yüzyıla giden bir kadının hikayesi. 

Ozark Poster
"Ozark" - 8
Bariz şekilde "Breaking Bad"'ten esinlenmiş bu dizi, görünüşte masum bir ailenin suç batağına saplanarak, çıkmak bir yana sürekli daha da batmasını anlatıyor. Tüm oyuncu kadrosu, yan roller de dahil olmak üzere çok başarılı, özellikle de Laura Linney parlıyor.

Sharp Objects Poster
"Sharp Objects" - 7
"Big Little Lies"'ta olduğu gibi yine Jean-Marc Vallée, HBO'da müthiş bir kadroyla buluşunca seyretmek farz oldu. Kalitesi tartışılmaz ama beni "Big Little Lies" kadar sarmadı, hikaye biraz zorlama geldi, zira artık seri cinayet hikayelerinin suyu çıkmaya başladı.

The Affair Poster
"The Affair" - 8
Evlilik dışı bir ilişkiyi, bir aşk üçgeni/dörtgeni hatta altıgeni çerçevesinde anlatan dizinin çok hoşuma giden tarafı olayları farklı karakterlerin gözünden anlatması. Yaşanan bir durum, önce karakterlerden birinin çerçevesinden anlatılırken, sonrasında diğer karakterin gözünden izlediğimizde, algıların nasıl farklılaşabildiğini görüyoruz.

The Durrells Poster
"The Durrells" - 8
"İyi hisset" dizisi izlemek isteyenler için ideal olan yapım, yazar Lawrence Durrell'in ailesiyle birlikte göçtüğü Korfu adasındaki anılarına dayanıyor. Korfu'nun güneşi izlerken insanın içini ısıtıyor. "Bodyguard"'da da izlediğimiz Keeley Hawes çok farklı bir rolde yine çok başarılı.

The Expanse Poster
"The Expanse" - 8
"Mars"'la birlikte yakın zamanın en başarılı uzay konulu bilim kurgusundan şu yazıda bahsetmiştim.

The Fall Poster
"The Fall" - 8
İlle seri katil dizisi izleyeceksek, The Fall gibi konuya bambaşka pencereden bakan bir eser izlemeli. Gayet masum yüzlü, yakışıklı, (görünüşte) ailesine bağlı genç bir babanın, işlediği cinayetlere dizinin başından itibaren onun bakış açısından eşlik ediyoruz. Onu avlamaya çalışan dedektif rolünde müthiş karizmatik bir Gillian Andersen olunca, dizi gerçekten farklı bir yere konumlanıyor.

The Handmaid's Tale Poster
"The Handmaid's Tale" - 8
Margaret Atwood'un distopik romanından uyarlanan dizi, A.B.D.'ye hakim olan teokrat faşist bir yönetimde, kadının nasıl köleleştirildiğini anlatıyor. İzlerken insanın içi daralıyor, dizi boğazımızı başarıyla sıkıyor. Elisabeth Moss yine harika.

The Marvelous Mrs. Maisel Poster
"The Marvelous Mrs. Maisel" - 7
Son dönemde iki yeni komedi dizisi çok ses getirdi. İlki "Barry", ilk bölümü sarsa da, sonrasında devam etmeye bizi motive edemedi. The Marvelous Mrs. Maisel'ın ise ilk sezonuna başlamamızla, sonunu getirmemiz bir oldu.  1950'li yıllarda bir ev hanımıyken, doğal yeteneğiyle stand-up komedyenliğe soyunan Mrs. Maisel'in hikayesi, fazlasıyla (çok çok başarılı canlandıran) Rachel Brosnahan'a yaslanınca, konu biraz tekdüze kalabiliyor. Yayınlanmış ikinci sezonu henüz izleyemedik, ama umarım anlatı biraz serpilir.

The Night Of Poster
"The Night Of" - 9
Taksisine aldığı bir kızla geçirdiği gecenin sabahında, kızı yatakta delik deşik edilmiş bulan Pakistan kökenli Amerikalı bir gencin hikayesinde, gönlümüz delikanlının masumiyetine ne kadar inansa da, gerçeği bilemiyoruz. Başrolde Riz Ahmed ve onun canlandırdığı karakteri savunan avukatı rolünde John Turturro müthişler.

The Young Pope Poster
"The Young Pope" - 7
Her türlü film ve dizide dini temalar beni sıkarken, Vatikan'da ilk defa genç bir adayın Papa seçilmesine dair diziyi bana ancak favori yönetmenim Paolo Sorrentino izlettirebilirdi.

Top of the Lake Poster
"Top of the Lake" - 6
Önce Mad Men, sonrasında pek çok film ve nihayetinde The Handmaid's Tale ile hayranı olduğum Elisabeth Moss aşkına izlediğim, ilk sezonu idare eden ama ikinci sezonu pek sarmayan bir seri cinayet dizisi.

"True Detective" - 8
Yine ilk sezonu Matthew McConaughey ve Woody Harrelson sayesinde çok saran, ikinci sezon tamamen yenilen kadrosuyla ilkinin gölgesinde kalan suç/polisiye dizisi. 3. sezonu yayınlanmış, bu yazıyı yazma çabam sayesinde fark ettim.

Wanderlust Poster
"Wanderlust" - 8
Uzun yıllardır evli olan, birbirlerini seven ama yatakta aynı uyumu artık yakalayamayan bir çiftin, uzlaşarak evlilik dışı ilişkileri denemeye yelken açmaları, beklenmedik sonuçlar doğurabiliyor. Terapist olan kadını canlandıran Toni Collette diziyi sürüklüyor, kendi danışmanıyla yaptığı terapi seansları da çok etkileyici, çok iyi bir dizi olmuş.

Westworld Poster
"Westworld" - 8
Bilim kurgu açlığıma deva olan Westworld, sanal zekanın çok geliştiği ve gerçek insandan ayırt edilemeyecek robotların bulunduğu bir Dünya'da geçiyor. Yetişkinler için Disneyland olarak betimlenebilecek bir tema parkında, insanlar para karşılığı farklı fantezilerini gerçekleştirebiliyorlar. Hesaba katmadıkları konu, bu robotların zamanla kendilerine yapılanları hatırlayabilecek şekilde evrim geçiriyor olmaları.

You Poster
"You" - 7
Dijital Dünya'ya bağımlı hale zamane gençliğini bekleyen tehditlere işaret eden bu dizide, baş kahraman ilk görüşte aşık olduğu kızı elde etmek ve sonra elinde tutmak için akıllı telefonun gücünü sonuna kadar kullanacak, ve durması gereken noktayı da kaçıracak.


11 Mart 2019 Pazartesi

Kürklü Venüs - Yolcu Tiyatro


Polanski'nin "Kürklü Venüs"'ünü izleyeli 5 sene olmuş ama o kadar etkileyici bir filmdi ki, hemen her sahnesi hala aklımda. O kadar kusursuz bir sahnelemenin üstüne bir oyun izlemek büyük bir risk olacaktı, ama hem oyunun aldığı iyi yorumlar, hem de oyuncularını 2017 tiyatro festivalinde "When in Rome"'da izleyip beğenmiş olmam, evimin dibindeki CKM'ye gelmeleri ile birleşince, beklentilerimi olabildiğince aşağı çekerek izlemeye gittim. Bu kadar cesur bir oyunun ülkemizde nasıl sahnelenmiş olabileceğine olan merakım da beni motive etti.

Konusundan kısaca filmine not düşerken bahsetmiştim. Oyunun yazarı David Ives, mazoşizme ismini veren yazar Sacher Masoch'un ve mazoşizmin ilham kaynağı Kürklü Venüs adlı romanını müthiş bir şekilde sahneye uyarlamış. Oyun içinde oyun şeklinde, bir tiyatro yönetmeninin romanı sahneye uyarlama çabasını ve başrol için bir kadın oyuncu aramasını izliyoruz.

Tabii CKM'nin büyük salonu, bir konser salonu olarak fazla büyük olması itibariyle tiyatro için uygun değildi, bu da oyunun seyirci üzerindeki hipnotize edici gücünü azaltmıştı. Ama Pervin Bağdat'ın müthiş oyunu o dezavantajı biraz telafi etti. Gerçi oyunun girişindeki bana biraz çocuksu gelen yorumundan endişe ettim, zira filmde Wanda'nın baştaki naif hali çocuksu değil, kadınsıydı ve oyun için çok daha uygundu. Bu endişe kısa sürdü, Pervin Bağdat toparladı ve oyunun kalanında çok cesurca döktürdü. Oyunun yönetmenliğini de yapan Ersin Umut Güler de başarıyla ona eşlik etti. Üzülerek yine filmle kıyaslamak zorunda kalacağım ama oyundaki finalin etkisi de, filmin biraz gerisinde kaldı. Oyunun gerçekten çok vurucu bir finali var, seyirciyi yerinden zıplatabilmeliydi.

Sonuç olarak oyunu beğendim, Pervin Bağdat'ın parladığını bir kez daha vurgulamak isterim. Zor bir oyunu cesurca ve hakkını vererek sahnelemişler. Filmi izlememiş olsaydım muhtemelen daha çok etkilenecektim. Tarih boyunca kadın - erkek ilişkisini çok net bir şekilde sorgulayan bu oyunu/filmi erkek kısmına eğitim niyetine mutlaka izlettirmek gerekiyor.

7 Mart 2019 Perşembe

Cannes 2015

Image result for cannes 2015 poster
Sıra Cannes 2015'e dair notlarımda;

Youth
La giovinezza - Paolo Sorrentino - 10
Favori yönetmenimden bir başyapıt daha, her karesi eşsiz güzel ve anlamla yüklü. Anlatılmaz izlenir.

Dheepan
Dheepan - Jacques Audiard - 8
Kendi ülkelerindeki iç savaşlardan kaçan, ancak kaçarken vardıkları batı ülkelerinde bir diğer yaşam savaşıyla karşı karşıya kalan göçmenlerin dramı Altın Palmiye'ye uzandı.

Mon roi
Mon roi - Maïwenn France - 8
İlişkilerde kadınların her anlamda görebildikleri şiddeti, ancak bir kadın yönetmen bu kadar iyi anlatabilirdi. Emmanuelle Bercot en iyi kadın oyuncu ödülünü çok hak ederek aldı.

La loi du marché
La Loi du marché  - Stéphane Brizé - 8
Zenginlerin sürekli daha da zengin oldukları bir Dünya'da iş bulmanın ve iki yakayı bir araya getirmenin zorlukları çok gerçekçi bir dille anlatılmış. Vincent Lindon da en iyi erkek oyuncu ödülünü hak ederek aldı.

The Lobster
The Lobster - Yorgos Lanthimos - 8
Jüri ödülünü kapan bu tipik Lanthimos filminde müthiş bir metaforla, belli bir sürede hayat arkadaşını bulamayan kişilerin, seçtikleri bir hayvana dönüştürülmeleri anlatılıyor.

Saul fia
Son of Saul - László Nemes - 8
Yönetmen İkinci Dünya Savaşı'nda Nazilerin yaptığı katliamı bambaşka bir teknikle anlatıyor. Kameranın gözünü başrol oyuncusundan neredeyse hiç ayırmadan ekranın geriye kalanı bulanık veriliyor. İzleyici toplama kampının tekinsiz ortamını iliklerinde hissediyor. Bu filmi kesinlikle sinemada izlemek gerekirmiş, ama sağ çıkabilir miydim bilemiyorum. Büyük Jüri ödülünü aldı.

Umimachi Diary
Umimachi Diary - Hirokazu Koreeda - 8
Ozu filmlerini ve "Whisper of the Heart" gibi Japon animelerini anımsatan, çok sade ve ruh dinlendiren Koreeda filmi, 3 kız kardeşin, uzun yıllardır görmedikleri babalarının ölümü üzerine, onun ikinci evliliğinden olan yarı kız kardeşlerini yanlarına almalarını anlatıyor.

The Sea of Trees
The Sea of Trees - Gus Van Sant - 7
Ağaçlar denizi diye tabir edilen bir ormana Japonlar gerçekten de intihar etmek için gidiyorlarmış. Böyle bir ormanda yolunu kaybeden bir Amerikalı ile bir Japon'un karşılaşması.

Ci ke Nie Yin Niang
The Assassin - Nie Yin Niang Hou Hsiao-hsien - 7
Bir kadın suikastçinin zorlu görevini yavaş/şiirsel bir tempoyla ve yüksek estetik anlayışla işleyen Hsiao-hsien en iyi yönetmen ödülünü aldı.

Il racconto dei racconti - Tale of Tales
Il racconto dei racconti - Matteo Garrone - 7
Yeni gerçekçi filmleriyle tanıdığımız Garrone birbirine paralel anlattığı 3 masalla çok farklı bir türe imza atıyor. 3 masalı da ilgiyle ve sonlarını merak ederek izledim.

Louder Than Bombs
Louder Than Bombs - Joachim Trier - 7
"Reprise" ve "Oslo, 31 August" gibi bayıldığım Norveç filmleri çeken Trier'in Amerika'ya adımı kalitesinin altında kalmış. Bir baba ve iki oğlunun annelerinin ölümüyle başa çıkmalarını anlatıyor.

Macbeth
Macbeth - Justin Kurzel - 7
İyi oyunculuklara ve görsel gücüne rağmen biraz sıkılarak izlediğimi itiraf ediyorum.

Carol
Carol - Todd Haynes - 6
1950'lerde iki kadının yakınlaşmasını anlatan hikayeyi, kimyalarının tutmadığını düşündüğüm için yeterince ikna edici bulamadım.

Mia madre
Mia Madre - Nanni Moretti - 6
Nanni Moretti maalesef sıradan filmler yapmaya devam ediyor ama anlaşılan ismi hala filmlerini Altın Palmiye adayı yapabiliyor.

Sicario
Sicario - Denis Villeneuve - 5
Mafya filmlerinden gerçekten sıkıldım, yeni bir şeyler söyleseydi belki film aklımda kalırdı, neredeyse tamamen silinmiş.

İzlemediklerim;
Chronic  - Michel Franco
Marguerite & Julien - Valérie Donzelli
Mountains May Depart - Shan He Gu Ren Jia Zhangke 
La Vallée de l'amour - Guillaume Nicloux

Yarışma Harici;

El abrazo de la serpiente Poster
Embrace of the Serpent - Ciro Guerra - 10
Bu nasıl muhteşem bir filmdir, sanki yönetmen zaman makinesine binip geçmişe gitmiş ve amazonları belgelemiş.

Love
Love - Gaspar Noé - 8
Aşkta cinselliği bu kadar cesur ancak Noé işleyebilirdi.

Mad Max: Fury Road
Mad Max: Fury Road - George Miller - 8
Demek ki yeniden çevrimleri, aslının yönetmenine yaptırmak lazımmış. Miller bu distopik anlatının hakkını vermiş, hiç düşmeyen temposu ve bol aksiyonu filmin kalitesini düşürmüyor, arttırıyor.

Amy
Amy - Asif Kapadia -8
Amy Winehouse'un içler acısı sonunu izlerken, aynı hafta izlediğim Nina Simone hakkında belgeselle kıyaslamadan edemedim. Nina Simone delirmekte haklıyken, Amy kendini niye yok etti?

Hrútar
Hrútar - Grímur Hákonarson - 7
Un Certain Regard bölümünde ödül alan bu sade film, İzlanda'da birbirine küs iki koyun yetiştirici kardeşin hikayesini anlatıyor.

Irrational Man
Irrational Man - Woody Allen - 7
Allen fabrikasının 2015 mahsulünde içi kararmış, alkolik bir filozofi profesörünün hikayesi var.

Inside Out
Inside Out - Pete Docter, Ronnie Del Carmen - 7
Beynin içinde duygularımızı yöneten karakterler fikri iyi, uygulama çok parlak değil.

Krisha
Krisha - Trey Edward Shults - 6
Öfkeli ve sorunlu Krisha katıldığı büyük aile toplantısında ortalığı birbirine katıyor.

Mustang
Mustang - Deniz Gamze Ergüven - 6
Muhafazarlık altında boğulan 5 genç kızın hikayesini fazla didaktik ve propagandacı buldum.

L'ombre des femmes
L'ombre Des Femmes - Philippe Garrel - 6
Sıradan ve iz bırakmayan bir aşk üçgeni.