Filmekiminde biletler satışa çıktığında fark ettik ki, izlemek istediğimiz filmlerin, istediğimiz seanslarda biletleri çoktan tükenmiş. Sanırım Lale Kart sahipleri, önce satın alma haklarını yoğun bir şekilde kullanmışlar. Biz üzülsek de mutlaka desteklenmesi gereken İKSV için sevindirici bir haber bu.
Çok sevdiğim bir dostumun, üniversiteden yakın bir arkadaşının çektiği filmin, Sundance'de ödül aldığını biliyorduk, ve filmekiminde gösterileceğini öğrenince mutlaka izlemeliyiz dedik. Mike'ın, editörlüğünü yaptığı, Leonard Cohen üzerine bir belgesel olan "I'm your Man"'i de rahmetli Emek Sinemasında birlikte çok beğenerek izlemiştik.
Yönetmenlik yaptığı bu ilk uzun metrajlı filmine sadece haftaiçi seanslarında yer kalması üzerine, işten kaytarmanın vicdan azabıyla, iş stresinden uzaklaşmanın verdiği rahatlamanın karışımı duygularla, bir işgünü sabahı sinemanın yolunu tuttuk.
Filmin, (neredeyse birinci ağızdan) ne zorluklarla ve ne kadar düşük bir bütçeyle çekildiğini bildiğimden, filmin yazarı, yönetmeni, sinematografı, editörü... Mike'ı çok takdir ettim. Filmi yönetsel ve görsel açıdan çok başarılı buldum. Başrolde yine aynı üniversiteden arkadaşları Brit Marling büyük başarıyla oynuyor. Güzelliğinin yanısıra çok da iyi bir oyuncu, bana duygu yüklü yüz ifadesiyle biraz Juliette Binoche'u anımsattı.
Filmin en önemli zaafı bence senaryoda idi. Mike ve Brit birlikte yazmışlar. Film, trajik bir trafik kazasıyla başlıyor, ve sonrasında bu kazanın iki baş aktöründeki travmaları anlatıyor. İspiyon vermemek adına detaya girmeyeceğim ama sinemada çok sık işlenmiş bir konu olduğunu söyleyebilirim. Farklılaşabilmek adına yeni bir şeyler söyleyebilmek lazım. Film içerdiği bilim-kurgu katmanıyla bunu başarabilirdi, keza kazada rolü bulunan, filme de ismini veren bir "diğer Dünya" söz konusu. Ancak hassas konulu bir filme böyle bir öge ile derinlik verebilmek için, kullanılan metaforun içinin çok iyi doldurulması gerekiyor ki, bence senaryo bu anlamda oldukça yetersiz kalıyor. Bu zaafın yanısıra, bağımsız filmlerde olmamasını ümit ettiğim (esasında sadece benim gibi takıntılı sinemaseverleri üzecek) birkaç ufak klişe de söz konusuydu.
Uzun lafın kısası, kendisinin 100 katı bütçesinde hergün yüzlerce üretilen filmlerden daha iyi bir film ve Mike, bu filmin başarısı ile biraz daha rahat bütçeli filmler yapma fırsatını bulduğunda, eğer bir de iyi senaristlerle çalışma şansını yakalarsa, ismini sık sık duyacağımız bir yönetmen olacaktır.