Geçen sene izlediğimiz Cervantes Çeşitlemeleri'nden aldığımız keyif üzerine, bu sene Süreyya Operası'ndaki sezonumuzu Mança'lı Adam ile açmaya karar verdik. Zemin kattaki 4 kişilik localardan yer bulamayınca 1. kattaki locadan bilet alabildim. Bu durum Nina açısından bir hayli sıkıntılı oldu, daha eser başlamadan önce çocuklar locadan aşağı her sarktığında yerinde zıpladı. Tehlikeli bir durum olmadığını ne kadar anlatmaya çalışsam da annelik içgüdüsüyle bütün eser boyunca rahat edemedi.
Nina'nın sıkıntısı çocuklarla sınırlı da kalmadı, 2 perdelik müzikal ikimize de hiç hitap etmedi. Sadece 2 - 3 melodi etrafında dönen 2,5 saatlik eser, opera formasyonlu seslerin müzikal seslendirmesiyle birleşince biraz dakikaları saydık. Büyük opera evlerinin müzikal sahnelemesi ne kadar yaygın bir uygulamadır bilemiyorum, daha önce denk geldiğimi de hatırlayamıyorum. Bir diğer açıdan da idobale yorumcularının asıl uzmanlık alanları tiyatro/diyalog ağırlıklı eserler sahnelemek olmasa gerek. Belki de sorun bizdedir, müzikalleri sevmiyoruzdur, gerçi sinemadaki West Side Story, Hair, Jesus Christ Superstar gibi başyapıtları tenzih ederim.
Müzikalin konusu; kiliseyi vergi borçları yüzünden icraya veren vergi tahsildarı Cervantes engizisyon mahkemesi tarafından yargılanmak üzere hapse, adi suçluların yanına atılır. Hırsızlar, katillerden oluşan suçlular, Cervantes'in efendi ve ahlaklı halini suç sayıp, onu ve yardımcısını yargılamaya karar verdiklerinde, Cervantes savunmasını yazmış olduğu Don Kişot eserini hapishanede canlandırmak suretiyle yapmayı önerir. Oyun içinde oyunları sergilemek, roller arasında geçişlerin rahat anlaşılabilir olması, mutlaka ki reji ve oyuncular açısından beraberinde çeşitli zorluklar getiriyor. Hikayeler arasında geçişleri iyi sunabilmek, bunu müzik ve dansla birleştirmek kolay değil. Ne kadarı gerçekten eserin bir müzikal olmasından kaynaklanıyor bilemiyorum ama başta Cervantes rolündeki Suat Arıkan olmak üzere dinlediğim seslerden ve oyunculuklardan maalesef keyif alamadım. Cervantes'i dönüşümlü oynayan Hakan Aysev'e denk gelebilseydik durum fark eder miydi bilemiyorum, zira kanaatimce eserin kendisi melodik zenginlik açısından yetersizdi.
Neyseki çocuklar bizim gibi sıkılmadılar, her ne kadar Cem müziği "benim zevkim değil" diye nitelese de, 2,5 saat süreye rağmen ilgiyle izlediler. Eserin sonunda seyirci de çok beğenmiş olacak ki, salon inledi, ayakta uzun süre alkışladılar. Biz Nina'yla keyif alma sıramızı biletlerini edindiğimiz Verdi'nin Requiem'i ve Rachmaninov'un "Aleko"'suna erteledik.