İlk olarak en beğendiğim drama üçlüsüne değineyim;
Downton Abbey : Fazla söze gerek yok, 3. sezon tüm beklentilerimizi karşıladı, kalitesinden hiç taviz vermedi. Yıllar geçiyor ve Crawley ailesi hızla değişen değerlere ayak uydurmak için mücadele veriyor.
Mad Men : 60'lı yıllarda reklam dünyasını anlatan bu muhteşem dizi 5. sezonunda da bizi ekrana kilitledi.
Game of Thrones : Başlı başına bir yazı konusu yapmam gerekirdi, ama bir türlü fırsat bulamadım. 2011 yılı itibariyle en favori dizilerimiz arasına eklendi."Yüzüklerin Efendisi" misali bambaşka bir dünya yaratılan hikayede, taht oyunları, diğer adıyla farklı ırklar arası iktidar mücadelesi çok geniş (ve iyi!) bir oyuncu kadrosu ve büyük bir prodüksiyonla sergileniyor.
Yeni diziler;
Homeland: Claire Danes'in bir CIA ajanı olarak neredeyse tek başına sırtladığı ve sürüklediği hikaye, gazı (hızı) alınmış bir "24" misali ilerliyor. Yan rollerin pek başarılı olmadığı dar bir kadroyla ilerlemesi dizinin en büyük handikabı, ama yine de dizi Danes'in etkisiyle izleyiciyi pençesine almayı başarıyor.
The Newsroom: Medyanın soytarılığını, iktidar yalakalığını, politik işbirlikçiliğini gerçek olaylar üzerinden gözler önüne sermeyi hedefleyen dizi, son derece gereksiz ve beceriksiz şekilde ulanmış romanslarla sulanmasına rağmen, günümüzün en büyük sorunlarından birine bastığı parmakla ve başrollerindeki Jeff Daniels & Emily Mortimer performanslarıyla izlenmeyi hak ediyor.
The Hour: "The Newsroom"'un, soğuk savaş yıllarında geçen versiyonu, bir Britanya yapımı olarak kalitesini ve farkını hemen hissettiriyor. "The Newsroom"'un düştüğü dram tuzaklarının hiçbirine düşmeden ve politik söyleminden taviz vermeden izleyiciyi delip geçiyor. Başrolde "Perfume"'de bizi kendine hayran eden Ben Wishaw'un sürüklediği dizi kaçırılmayacaklardan. Şu aralar ikinci sezonu başladı, ilk fırsatta izleyeceğim.
Eskilerden;
American Horror Story: İnsanı dehşetle sarıp sarmalayan başarılı gerilim dizisinin ikinci sezonu başladı, daha sadece ilk bölümü izleyebildim, ama şimdiden Jessica Lange beni avucunun içine mıhladı.
Sherlock: İkinci sezonu da ilk sezonu kadar başarılı ve sürükleyiciydi, hele sezon finali bir sonraki sezonu iple çekmemize sebep oldu.
Damages: Kabus gibi geçen 3 ve 4. sezonlarına rağmen, Glenn Close hatırına bir kez daha geçtik ekran karşısına. 5. sezona ilgi çekici ve sürükleyici bir şekilde girdi, ilk bölümden vaat ettiği finali çok cezbediciydi, ancak sezon ilerledikçe ve de finale erdikçe bir kez daha salak yerine konduğumuzu fark ettik.
Komediler;
Modern Family: Bu seneki tartışmasız favori komedimiz. İlk birkaç bölüm sonunda az kaldı bırakıyorduk ama neyseki biraz sabredince ödülünü fazlasıyla aldık. Tüm sezonları büyük bir hızla ve bol kahkahayla gözlerimize/kulaklarımıza çektik. Şimdilerde 4. sezonun keyfini çıkarıyoruz.
30 Rock : Abzürt dizi kategorisinin tartışmasız en iyisi 7 sezondur çizgisini başarıyla koruyor. Bir şaheser değil, ama Tina Fey mizahının istikrarı takdiri hak ediyor. Bu sezon final olacakmış.
How I Met Your Mother : Geçen sene belirttiğim gibi duraklama döneminden gerilemeye geçmemek için direniyor, ama artık tadında bırakıp bizi anneyle tanıştırsalar.
Episodes: İkinci sezonu ilkinin gölgesinde kalan dizi, acilen kendini yenilemeli, yoksa ömrü pek uzun olamayacak.
The Big Bang Theory: Uzun yıllar en favori komedi dizimiz olan patlama teorimiz, 6. sezona tüm zamanların en kötü girişlerinden birini yaptı, adeta diziyi tanıyamadık. "Coupling" 4. sezon faciasına yakın bir patlamaydı, ancak birkaç bölümde toparlayabildi. Yine de artık resmen gerileme dönemine girmiş durumda, bir an önce final yapmasında fayda var.
Smash: Sevdiğimiz diziler yavaş yavaş etkilerini yitirmeye başlarken, neyseki aradan yeni diziler çıkmayı başarıyor. "Smash", Broadway'de sergilenmek üzere yola çıkan bir "Marylin Monroe" müzikalinin yapım aşamalarını, yoğun ve yıpratıcı bir rekabet içerisinde kaynayan sektöre ışık tutarak sergileyen başarılı bir dizi.