4 Kasım 2011 Cuma

Lars von Trier ve Melancholia (2011)

Bu günceye yazdığım ilk film değerlendirmesi çok sevdiğim yönetmen Lars von Trier'in "Antichrist"'ı olmuştu. O yazıda en sevdiğim filmlerinden bahsetmiştim, dolayısıyla bu kısmı hızlıca geçiyorum.
"Melancholia", hem ismi (Trier tarzına çok uygun), hem de başrollerindeki Kirstin Dunst ve Charlotte Gainsbourg'den dolayı beni çok heyecanlandırmıştı, hatta Cannes'daki yarışma filmlerine baktığımda, (daha seyretmeden) Nuri Bilge Ceylan'ın filmiyle birlikte favorilerim arasına almıştım. Geçen yazıda not ettiğim üzere, bu ödül Malick'in "The Tree of Life"'ına gitti, "Melancholia" özelinde bu kararı doğru buluyorum, Nuri Bilge'nin filmini ise henüz izleyemedim.
"Melancholia" iki bölüme ayrılmış, ilk bölüm iki kız kardeşten Dunst'a, ikinci bölüm diğer kardeş Gainsbourg'a odaklanıyor. İlk bölüm çok çok iyi başladı, Dunst'ın bir şatoda gerçekleşen şaşalı düğününde, "melankoli", alıştığımız Trier tarzında, Kirstin Dunst'ın bu duygu için biçilmiş yüz ifadesiyle çok iyi betimlenmişti. Ama Kirstin'i tamamlaması gereken yan rolleri zayıf buldum. Charlotte Rampling, Udo Kier, Jack Bauer (ne alaka??) ve nicesi ilk bölümü biraz aşağı çektiler. Hikayede de ispiyon olmaması adına detayına girmeyeceğim özensizlikler ve mantık hataları mevcuttu. Bu dikkatimi dağıtan unsurlar, (Trier'in diğer yapıtlarında olduğu üzere) filmin içinde kendimi kaybedip, tuhaf ruh hallerine bulanmamı engellediler.  İkinci bölüme geçene kadar bu durum beni çok rahatsız etmemişti, çünkü ikinci bölümde Trier'in beni bir kulpuna getirip tuş edeceğine dair sağlam bir inancım vardı. Ama bu ikinci bölüm çok sevdiğim bir yönetmenle ilgili yaşadığım en sarsıcı hayal kırıklıklarından biri oldu, bu kısmı Trier'in yazdığına veya çektiğine inanmak istemiyorum. Anlatılanlar bu kadar mı boş, bu kadar mı yavan olur, geçenlerde eleştirdiğim "Another Earth"'deki "diğer gezegen" metaforu bile daha anlamlı kalıyordu. Dunst'ın melankolisi, Gainsbourg'un korkusu bu kadar mı karikatürize ve inandırıcılıktan uzak olur, Bjork o kadar acıyı "Dancer in the Dark"'da boşu boşuna mı çekmişti.
Neyse daha fazla söylenerek acımı katlamak istemiyorum...

Hiç yorum yok: