Zaman zaman İsrael yapımı çok çok iyi filmlere denk geliyorum. Cannes 2011 de böyle bir filmle ve yönetmeniyle tanışmama vesile oldu. Oldum olası dram dozu iyi ayarlanmış baba-oğul gerilimi söz konusu olunca, filmler beni hemen içine çekiyor. Bu filmde de aynı dalda iki profesör baba-oğulun içten içe rekabetine tanıklık ediyoruz. Oğul başarılarıyla, babasını oldukça gölgede bırakmıştır, aksi ve uç noktada asosyal olan baba durumu böyle görmemekte ve haksızlığa uğradığını düşünmektedir. Baba, ulusal bir bilim ödülüne layık görülünce olaylar seyrini almaya başlar. Oyunculukların çok iyi olduğu filmde, yönetmen de portreleri çizerken harikalar yaratıyor. Yoğun dram, mizahla hafifliyor, ama hiçbir şekilde eksilmiyor, bu da sömürünün önünü tamamen kesiyor. Film boyunca sessizliğin hakim olduğu bir gerilim yoğun ve patlamak üzere bir fırtınaya hazırlıyor seyirciyi, ancak (dikkat ispiyon geliyor) yönetmen (ve tabii senarist) bu beklentiyi bilinçli bir şekilde karşılamıyorlar, film boyunca yaptıkları gibi, pek çok ögeyi seyircinin hayalgücüne bırakıyorlar. Bu kararlarına çok saygı duyuyorum, keza her şeyin "armut piş, ağzıma düş" şeklinde servis edildiği filmler, seyircinin zekasına ve hayalgücüne hakaret gibi geliyor çoğu zaman. Ama özellikle finalde, büyük ihtimalle mutlak bir deşarj ihtiyacı içimde olduğumdan, tatminsiz kaldım, ruh halimde buruk bir tat bıraktı, o biriken tüm enerjinin bir şekilde boşalması gerekiyordu, ama hiç işaretini vermeden pat diye filmi bitirdiler. Eminim sebep, bütün film boyunca finale yüklenen birikimin hakkını veremeyeceklerini düşünmelerinde değildi, ama yine de yoğun bir şekilde öyle bir his bıraktı.
Sonuç olarak kaçırılmayacak bir yapıt.
1 yorum:
kesinlikle kacırmayacak bir film.
Yorum Gönder