Yine aynı şey oldu, günceye bir iki hafta yazmaya fırsat olmayınca, filmler birikti ve üzerime atalet çöktü. Aynen spor yapmayınca hamlaşmak gibi, yazmayınca yazılmıyormuş. Dolayısıyla düzenli yazmaya gayret etmem gerek. Az kaldı mart ayını yazısız kapıyormuşum. Nereden başlasam nasıl anlatsam misali bir sürü de güzel film birikti. Çok beğendiğim bir tanesiyle başlıyayım.
İnsan içinde film izlemekten ne kadar bunalsam da (sakız çiğneyenler, car car konuşanlar, mısır hışırdatanlar, kola höpürdetenler...) If programında Tom Tykwer görünce sinemanın yolunu tuttum, iyiki de öyle yapmışım, kaliteli de bir izleyici kitlesi vardı, dikkatim dağılmadan filmi izleyebildim.
Tom Tykwer deyince herkesin aklına (benim de çok sevdiğim) "Run Lola Run" (1998) geliyor, ama ondan önceki filmleri "Die Tödliche Maria" (1993) ve "Winterschlaefer" (1997) de çok iyi filmlerdi. Ondan sonraki filmleri "Der Krieger und die Kaiserin" (2000), "Heaven" (2002) ve son filmi "The International" (2009) bana pek hitap etmediler ama arada 2006 yapımı "Perfume: The Story of a Murderer" var ki bence tam anlamıyla bir başyapıt. Patrick Süskind'in muhteşem kitabı "Das Parfum" herhalde filme çekilmesi en zor hikayelerden birini içerir, ama Tykwer neredeyse Jean-Baptiste'in sapkın tutkusunu Süskind'den daha etkileyici bir şekilde anlatmayı başarmış.
"Koku"nun başarısından sonra "The International" gibi büyük gişe Hollywood tarzına yönelince Tykwer'ı da kaybettiğimizi düşünerek üzülmeye başlamıştım ki, son filmi "3"'ün alman oyuncularla Berlin'de geçtiğini görünce rahatladım, demek Tykwer özüne geri dönecekti. Filmi izleyince gördüm ki, sadece özüne dönmekle kalmamış, her türlü gişe klişesinden uzak durmuş, mesela bir aşk üçgenini anlattığı filminde, insanları gişeye çekecek genç ve güzel oyuncular kullanmaya kalkışmamış. Başroldeki üçlüden özellikle Sophie Rois'nın oyunculuğu çok etkileyici. Filmin konusuyla ilgili tek bir ipucu vereceğim, zira her türlü tanıtımda da bu bilgi var. Orta yaşlarında dolaşan bir çift aynı erkeğe ilgi duyunca olaylar gelişiyor. Ezber bozan bu aşk üçgeni o kadar doğal ve samimi işleniyor ki bir kez daha Tykwer'a hayran olmamak elde değil. Hele filmin başında bu çiftin geçmişlerini ve ilişkilerini birkaç saniye içinde bir tasvir edişi var ki tek kelimeyle mükemmel. Ben sadece filmin sonunun bağlanma şeklini çok beğenmedim, ama yine de filmin kimyasına uygun bir sondu.
Yaşasın Tykwer döndü, yeni filmlerini heyecanla bekliyor olucam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder