14 Ekim 2010 Perşembe

Şeytanın bacağı kırıldı...(mı)

Sonunda dün akşam bir film izlemeyi başardık, her ne kadar Nina Mad Men'in yeni bölümü yok mu diye yan çizmeye çalıştıysa da, dizilerin dayanılmaz hafifliklerine karşı dik durabildik.
Filmden bahsetmeden, düne kadar yine nelerle vakit geçirdiğimi bir özetleyeyim. İtiraf ediyorum, iradem yeterince güçlü çıkmadı, birkaç gün elim titreyerek uzak durduğum "Dragon Age"i, bitirmeden rahat edemiycem inancı/yanılgısı/bahanesi ile tekrar karşıma aldım. Bitirmekle kalmayıp sağdan soldan bulduğum ek senaryolarını da yükleyip onları da bitirdim ve rahat ettim.
Yine geçen yazımda bahsettiğim "Damages"in ikinci sezonunu ilkine oranla daha az heyecanla izledik. Tamamen ilk iki sezonun kötü bir kopyası olan ve yavaş diyaloglu Meksika/Brezilya sabun operalarına dönme emareleri veren üçüncü sezonu da gereksiz bir görev aşkıyla sonlandırdık. Gerçekten de çok yazık etmişler diziye, sağlam bir malzeme ve Glenn Close gibi bir oyuncunun elinde daha nice heyecanlı sezonlar yaşatabilirdi bu dizi. "24" de her sezon aynı hikayeyi tekrar tekrar çiğniyor ama yine de heyecanla kendini takip ettirmesini biliyor. Bu türün olayı şaşırtma, akıcılık ve merak ettirme, başka bir kayda değer yanı bulunmuyor, ama "Damages" üçüncü sezonda Scott Campbell'i her gördüğümde, sıkıntıdan gerçekten de çatlıyacağımı düşünerek ileri sarma arzusuyla yanıp tutuştum, daha sıkıcı bir karakter dizi dünyasında düşünemiyorum.

"Damages"'in tesellisi muhteşem "In Treatment" oldu, ilk sezonun sonunda tüm hastaların hikayeleri genelde sarsıcı ve etkileyici şekilde nihayete erdi, ikinci sezonda sanırım yeni hastalarla karşılaşıcaz.
Komedi dizilerimiz de son sürat devam ediyor, özellikle "The Big Bang Theory" büyük neşe ve kahkaha kaynağı.

Hiç yorum yok: