20 Ocak 2020 Pazartesi

Diziler 2019


Günceye tekrar yazmaya başladığımda, yazmadığım yıllara dair boşluğu şu yazıyla doldurmaya gayret etmiştim. O listeden 2019'da izlemeye devam ettiğimiz diziler Big Little Lies, Black Mirror, Broad City, Fleabag, Friends from College, Game of Thrones, La Casa del Papel, Mindhunter, Modern Family, The Affair ve The Big Bang Theory.

Big Little Lies'ın ikinci sezonu yine çok iyi olmakla beraber ilk sezonunun biraz gerisinde kaldı, yönetmen değişikliği net hissediliyor, oyuncular da ilk sezondaki kendi müthiş performanslarının üstüne çıkamadılar, Meryl Streep de fazla katkıda bulunamadı, ama Laura Dern tek kelimeyle muhteşemdi, herkesten rol çaldı.

Fleabag'in ikinci sezonu ise unutulmazlar arasına girdi, hayatımda seyrettiğim en iyi dizi sezonlarından biriydi, Phoebe Waller-Bridge haklı olarak bu aralar tüm ödülleri süpürüyor.

Game of Thrones ise hayatımda kesinlikle izlediğim en kötü sezon finalini (çoğunluğun kıyasladığı Lost finali böyle kötü değildi) verdi. Yayınlamayıp diziyi iptal etseler daha az üzülürdüm, ne kadar kötü olduğunu tasvir etmek dahi çok güç. O kadar para harcayıp, gözümüzü bol efektlerle boyamak yerine, tek mekanda da geçse, yıllarca gelişimlerine şahitlik ettiğimiz karakterlerin hak ettikleri sonları verebilselerdi keşke.

Pek sevgili The Affair bizi hiçbir sezonunda üzmedi, her sezon üstüne ekleyerek geldi, Ruth Wilson'un (haklı olarak, kadın - erkek ücret eşitsizliği sebebiyle) diziden ayrılmasından sonra dizi hakkında çok ümitli değildim ama final sezonu yine tek kelimeyle harikaydı, son yıllarda yayınlanmış en iyi aile dramlarından birini daha çok güzel duygularla arkamızda bıraktık.

The Big Bang Theory finali için ise kelimeler yetmeyecek. Hayatımıza girdiğinde iki afacanımız henüz Dünya'da dahi değildi, hayatımız, bizler değiştik, tabii dizideki karakterler de değişti ama bu enfes komedi, kalitesi anlamında zerre değişmedi. 12 yıl boyunca bizi kahkahalara boğduktan sonra beni finalinde hıçkıra hıçkıra da ağlatmayı başardı. Leonard, kendisini hayatı boyunca takdir etmeyi başaramamış, psikolog olmasına rağmen kendi öz oğlunun en temel ihtiyacını karşılamaktan imtina eden annesine onu affettiğini söylediği sahnede gerçekten dağıldım, kendime de uzun süre gelemedim, hala o sahneyi hatırladıkça gözlerime yaşlar hücum ediyor. Darısı ebeveynlerinden o takdiri boşuna bekleyen milyarların başına diyeyim, halbuki bu kadar zor olmasa gerek, genetiğimizde çocuklara özgüven aşılamak daha sağlam yazılmış olsa, eminim Dünya ve insanlık bugün bambaşka bir noktada olurdu. Benim çocuklarım da bir gün bu satırları okuduklarında beni yargılayacaklar, umarım bu konu kalabalık eksi hanemde değil, cılız artı hanemde olur, onların adına bunu yürekten diliyorum ve elimden geleni de yapacağıma söz veriyorum.

Dizi konusuna geri dönersem, yeni keşfettiğimiz dizileri alfabetik sıraya göre, yine notlayarak aşağıya iliştiriyorum.


Altered Carbon - 7

Dizilerin arasında iyi bir bilim kurgu bulmak, samanlıkta iğne aramaya benziyor, genelde fragmanlardan, veya ilk bölümün ilk dakikalarında elemek durumunda kalıyorum. Son yılların en iyisi "The Expanse"'ın yeni sezonu geçen ay yayınlandı, ama henüz izleyemedim, öncesinde dördüncü kitabı okuyup okumama konusunda kararsızım. Altered Carbon bilim kurgu açlığıma (doyurmasa da) güzel bir çerez oldu. Her şeyden önce Blade Runner'ı andıran görselliğiyle izlenmeyi hak ediyor. İnsanlar biyolojik bedenlerini değiştirerek (öldürülmezlerse ve paraları yeterse) sonsuza kadar yaşayabiliyorlar. Özgün konu ve görsellik, senaryoya da olumlu yansıyabilseymiş, çok iyi bir dizi çıkabilirmiş ortaya.

*************


After Life - 9

Ricky Gervais'nin bu müthiş dizisine şu yazıda not düşmüştüm:

*************


Broadchurch - 8
Çocuk cinayeti temasının gerçekten suyu çıktı ama kadroda Olivia Colman ve Phoebe Waller-Bridge'i görünce dayanamadım, iyi ki de öyle yapmışım, türünün çok iyi bir örneğiyle karşılaştık. Finalinden memnun kalmasam da, sadece Colman için dahi izlemeye değer.

*************


Chernobyl - 9

Başı ve sonu bilinen Chernobyl nükleer patlaması ancak bu kadar sürükleyici ve çarpıcı anlatılabilirdi. Sovyet sisteminde insanın değersizliği, yaşananlar insanın izlerken gerçekten de öfke krizine tutulmasına sebep oluyor. Tüm oyuncuları da çok takdir edilesi.

*************


Crashing - 7

Fleabag'den o kadar etkilendim ki, Phoebe Waller-Bridge ne yazdıysa izlemeye karar verdim. Fleabag'in ipuçlarının bulunabileceği Crashing de çok özgün ve keyifle izlenen bir yapım. Boş kalan kamu binalarını işgal eden bir grup bohemin hayatlarından bir kesit izliyoruz.

*************


Dark - 9

İlk sezonu düğümlenmekle, ve düğümleri çözmeye çalışmakla geçirdikten sonra o kadar müthiş bir ikinci sezon geldi ki, bir taraftan düğümleri çözerken, diğer taraftan yeni düğümlere maruz kalmaktan mazoist bir zevk almaya başladık. Tam bir Alman disipliniyle mantık boşluğu, hikaye açığı, zamanı geldiğinde cevaplamadan geçilmeyen soru bırakmayarak örüyor ağlarını. Zaman içinde yolculuk teması bundan daha iyi işlenemez.

*************


Dogs of Berlin - 6

Alman televizyonlarında haddinden fazla oryantalizme ve çarpıtılmış Türk/Doğulu resmine maruz kalmış biri olarak hiç izleyesim yoktu ama Berlin'de gerçek mekanlarda geçiyor olması ve ikinci evime özlemim bir şans vermeme vesile oldu. Kaliteli bir yapım olmasına rağmen, bolca klişe ve önyargı mevcuttu, hatta şehrin bir kısmı Lübnan mafyasının kontolünde polisin dahi giremediği bir bölge olarak tasvir edilmiş. Bunu dengelemek ve daha modern gözükmek adına muhtemelen başroldeki Türk dedektifi eşcinsel olarak çizmişler, doğu kökenlilerin şiddetini gözler önüne sererken de, aşırı sağcı neonazileri de sakınmamışlar. Anafikir şöyle çıkıyor, şu yabancılar ve neonaziler olmasalar Berlin'de hayat ne de güzel olacak.

*************


Euphoria - 8

Zamane gençliğini çarpıcı resmeden Skins dizisini hatırlatan Euphoria, uyuşturucu batağında bir liseli genç kızı anlatıyor. Bölümler ilerledikçe, anlatım da, karakterler de çok kıvamında derinleşiyor. Bir grup gencin büyümekle başa çık(ama)malarını, yetişkinliğe geçme yolunda tökezlemelerini çok başarılı bir dille izliyoruz. Oyunculukların hepsi çok iyi ama özellikle başroldeki Zendaya geleceğin büyük yıldızı olacak, inanılmaz bir oyuncu.

*************


Killing Eve - 7

Radarıma yine Phoebe Waller-Bridge vesilesiyle giren Killing Eve, esasında izleyeceğim türde bir dizi değildi. Psikopat bir kiralık katilin, mizahi! bir dille işlediği cinayetleri ve onu yakalama görevini fazlasıyla kişiselleştiren bir dedektifi izliyoruz. Başroldeki ikilinin başarılı oyunları ve Waller-Bridge'in sağlam mizahı diziyi bir şekilde izlettiriyor.

*************


Modern Love - 8

6 adet birbirinden bağımsız aşk hikayesi, kimi hikaye diğerinden daha özgün, daha etkileyici ama hepsi sevdiğimiz oyunculardan.

*************


Russian Doll - 7

Doğum günü partisinin akabinde ölerek, partinin başladığı noktaya geri dönen, tekrar tekrar ölüp dirilen ve bu döngüyü kırmaya gayret eden bir kadının hikayesini izliyoruz. Başyapıt Groundhog Day'den aldığı fikri daha karanlık bir tonda işliyor. Başrolde hayatı fazla ciddiye almayan alaycı kadın kahramanımız rolünde Natasha Lyonne çok başarılı. Dizinin sloganı da çok iyi ve diziye uygun;  "Ölmek kolay, zor olan yaşamak"

*************


Succession - 9

2019'un en beğendiğim yeni dizisi Succession oldu. Medya devi bir ailenin içinde şirketin başına kimin geçeceği sorusuyla başlayan çalkantılar, sayısız dalavere, hesap kitap, ayak kaydırmalarla temposunu hiç düşürmeden alıp başını gidiyor. İyi bir dizinin olmazsa olmazı oyunculuklar da yine bol ödül toplayacak türden.

*************

The Morning Show - 8

Reese Witherspoon'un ön ayak olduğu Big Little Lies'ın tadı hala damağımızdayken, yine onun başı çektiği The Morning Show'dan beklentilerimiz yüksekti. ABD'de yıllardır yayında olan bir sabah programını sunan ikiliden erkek olanın kariyeri cinsel istismar sebebiyle tepetaklak oluyor. Yerine kimin geçeceği, kanal içinde büyük bir itiş kakışa yol açarken, kovulan sunucu rolünde Steve Carell koltuğunu geri almak için mücadele veriyor. Hollywood'da başlayan metoo hareketinin gerekçelerini etraflı bir şekilde masaya yatıran dizi, yıldız dolu kadrosuyla da gözleri kamaştırıyor. Big Little Lies'ın özellikle ilk sezonundaki büyüyü yakaladıklarını söyleyemem, Reese Witherspoon da oyuncu olarak kendi gölgesinde kalıyor, Jennifer Aniston üstüne yapışmış rolü Rachel'lığı üzerinden fazla atamamış,ama yine de tereddüt etmeden sonuna kadar kendini izlettiren bir yapım çıkmış ortaya.

*************

Years And Years - 9

Bu senenin en iyi yeni dizilerinden Years and Years yakın gelecekte başlayıp, zamanı her bölümde biraz daha ileri götürüyor. Bu geçen zaman zarfında bir yandan teknolojinin, diğer yandan siyasetin etkisiyle değişen toplumu izliyoruz. Black Mirror'daki fütüristik ögelerin ön değil arka planda olduğu, ön planda ise bir ailenin tüm bu değişimlerden nasıl etkinlendiğini gözlemleyebildiğimiz etkileyici bir dram. Emma Thompson'ın başarıyla canlandırdığı, sağcı popülist politikacının yakın zamanda dalga geçilen, ciddiye alınmayan halinin, zaman içerisinde, özellikle de göçmen akımlarının yoğunlaşmasıyla, nasıl da onu iktidara taşıyacağına şahit olacağız. 

Hiç yorum yok: