Yoğun çalışma, yorgunluk ve hastalıklar sebebiyle hala düzenli film izleme alışkanlığımıza geri dönemedik, ama bir buçuk aydır günceye yazı yazamamamın asıl sebebi, çok büyük hayranı olduğum Haneke'yle ilgili bu yazıyı yazmaya bir türlü gerekli vakti ayıramamam oldu. Baştan sağma bir yazı yazmak istemiyordum, genelde sevdiğim yönetmenlerde yapmaya çalıştığım üzere, her biri ayrı bir şaheser olan filmlerine tek tek değinmek istiyordum. Haneke'de bu özellikle zor, çünkü (orijinali muhteşem "Funny Games"'in izlemeyi reddettiğim Hollywood remake'i dışında) tüm filmlerini izlemiş olduğum için de uzun bir yazı olmak durumunda. Bu seferlik sadece çok sevdiğim birkaç filminin ismini sayıklamakla yetineyim; "Funny Games", "Der siebente Kontinent", "Benny's Video", "Das weisse Band".
Haneke filmlerinde genelde, bireylerin "modernleşen" toplumda birbirlerine giderek daha fazla yabancılaşmaları, içlerine kapanmaları, hayattan kendilerini giderek daha fazla izole etmeleri üzerine çok etkileyici sosyal eleştiriler getiriyor. Bu tür bir toplumsal eleştiriye uygun malzemeyi en verimli ve uç şekilde sağlıyacak ülke de herhalde yönetmenin memleketi Avusturya'dır (bu yargı tabii tamamen kişisel ve benim önyargılarıma dayalı). Haneke bu tespitleri yaparken de çok özgün bir sinema diline, yönetsel dehaya ve çok vurucu bir oyuncu seçimi ve yönetimi yeteneğine sahip.
Sinemada (ve tiyatro, edebiyat gibi diğer dallarda) son yıllarda giderek artan ve benim de büyük beğeniyle takip ettiğim bir akım söz konusu. Hikayelerin ilk önce bağımsız gibi duran parçalarını izliyor, konu ilerledikçe, özellikle de final yaklaştıkça bu parçaların birleştiğini görüyoruz. Bunu mesela sinemada Iñárritu müthiş bir şekilde kullanıyor, veya aklıma sondan başlayarak geriye giden "Memento" geliyor. Edebiyatta da Perec'in "Yaşam Kullanma Kılavuzu" iyi bir örnek sayılabilir.
Şahsen sinemada bu puzzle parçalı filmleri son yılların buluşu olarak algılarken, bu türün en mükemmel örneğini Haneke'nin taa 1994 yılında (1994 için taa dediğime inanamıyorum) verdiğini yeni keşfettim. "Tesadüfi Bir Kronolojinin 71 Parçası" olarak dilimize çevrilebilecek filmde, gerçekten de her biri birbirinden bağımsız gözüken tam 71 adet fragman izliyoruz. Kimisi birkaç saniye, kimisi bir iki dakika olan her bir fragman, kendi içinde mutlaka bir şeyler söyleyen birer kısa film adeta. Ve tüm parçalar filmin sonunda kusursuz şekilde birbirini buluyor, hem de yönetmen bunu seyirciyi aptal yerine koymadan, gereksiz açıklamalara girişmeden yapıyor.
Tek kelimeyle (kendimi tutamıyorum, sanırım yine üç olacak) muhteşem, muhteşem, muhteşem...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder