23 Ocak 2010 Cumartesi

Karlı İstanbul ve iki güzel kitap

Bugün Istanbul'da kar var ve tam evde sıcak bir kahve ve çikolata eşliğinde kitap okuma atmosferi oluşmuş durumda. Okunmayı bekleyen kitaplar yığınından önce Buket Uzuner'in "Yolda"sını elime aldım.
Buket Uzuner çok sevdiğim yazarlardan biri, ilk olarak 90'ların başında "İki Yeşil Susamuru"nu ve "Bir Siyah Saçlı Kadının Gezi Notları"nı okumuş ve çok beğenmiştim. O yıllardan beri çıkan bütün kitaplarını takip ediyorum, ama en favori iki kitabım bu okuduğum ilk ikisiydi. Son çıkan kitabını okumadan önce kitabını imzaladığı söyleşiyi dinlemeye gittim. "Yolda" isimli kitabından yola çıkarak o kadar keyifli anektodlar anlattı ki, Türkiye'nin içinde bulunduğu çıkmazlardan kadın sorunlarına kadar çok farklı konulara değindi. Özellikle Türkiye'de bağımsız bir kadın yazar olarak başından geçenler hem komik hem düşündürücüydü. Güzel söyleşinin tek olumsuz yanı havanın da kötü olmasıyla katılımın az olması, gençlerin hiç bulunmaması ve maalesef yazara yönlendirilen soruların, insanın utanmasına sebep olacak kadar yüzeysel ve edebiyattan uzak olmasıydı.
"Yolda" kitabına gelirsek, yazar Dünya'nın farklı ülkelerinde yaptığı yolculuklar esnasında tanıştığı kişilerin anlattıkları kendi hayatlarından ilginç kesitleri yer yer kendisiyle çok güzel dalga da geçerek dile getiriyor. Bir çırpıda okunan, insanın içinde hemen seyahatlere çıkıp insanlarla tanışmak ve onların hikayelerini dinleme isteği uyandıran bir kitap. Teşekkürler Buket Uzuner...
Yolda'nın keyfi henüz damağımda, dışarıda lapa lapa kar yağarken elimde ikinci kitabım battaniyemin altına sığındım. Tuna Kiremitçi'nin daha önce "Git kendini çok sevdirmeden" ve  "Bu işte bir yalnızlık var" isimli kitaplarını okumuş ve pek beğenmemiştim, bana sıradan gelmişlerdi, hatırımda da bir iz bırakmadılar. Başka bir kitabını okumayı da düşünmüyordum. Bir yönetmenin iki filmini beğenmediysem üçüncü bir filmini izlemeyi düşünmeyeceğim gibi. Ama geçenlerde kitapçıda elime gelen kitapların arkasını okurken bu kitabın arkasındaki kitaptan kesit ilgimi çekti, kitaba bir şans vermeyi, en kötü ihtimalle başlar bırakırım diye düşündüm;
"Gün gelir, hayatımızda bir yabancı olduğunu fark ederiz. Daha doğrusu, o güne kadar tanıdığımızı sandığımız kişi ansızın bir yabancıya dönüşür." 
Bu yabancı babamızdır.
Gerçi görünüşü aynıdır (biraz yaşlanmıştır en fazla). Bizimle konuşmasında ya da davranışlarında yeni bir şey yok gibidir. Yine de onun bakışlarında, daha önce olmayan bir yabancının gölgesini hissederiz..."
İyi ki de öyle yapmışım, çünkü kitabı çok beğendim ve elimden bırakamadım. Oğlunu küçük yaşta terk etmiş bir babanın artık yetişkin olan oğluna vermek üzere yazdıkları anlatılıyor. Kendi babasını da anlattığı 3 nesil baba oğul arasındaki ilişkiler, kopukluklar, yabancılaşma, sanırım günümüzde hemen her baba oğul arasında yaşanabilenler...
Kitap tarz olarak olmasa da, 4 nesil anne kız ilişkilerini anlatan ve yine çok beğendiğim Ayşe Kulin'in "Gece Sesleri" isimli kitabını hatırlattı bana. Her iki kitabı da hararetle tavsiye ederim, eminim herkes kendi anne babasıyla veya kendi çocuklarıyla yaşadıklarından birer parça bulacaktır bu iki kitabın satırlarında.
Tuna Kiremitçi'ye ve arka fonda bu güzel kitaplara eşlik eden Damien Rice, Brandi Carlile ve Cassandra Steen'e de teşekkürler...

Hiç yorum yok: