Gaspar Noé bence tartışmasız en yenilikçi yönetmenlerden biri. Çok sansasyon yaratan filmi "Irréversible" (2002) daha çok çarpıcı tecavüz sahnesi ile akıllarda kaldı, ancak 360 derece baş aşağı dönen kamerası, doğrusal olmayan zaman akışı (her ne kadar "Memento" (2000) bunu daha önce başarıyla vermiş olsa da) gibi pek çok faktör, filmi sinema tarihinde özel bir yere oturtuyor.
Bir sonraki filmi için tam 7 sene beklemiş, buna da değmiş, çok değişik, bambaşka boyutta bir film var karşımızda. Tokyo, rengarenk neon ışıklar ve uyuşturucu etrafında çok farklı bir film örülüyor. İlk 1 - 1,5 saatte "İrreversible"'ı anımsatan bir akış var, bu kısmın sonunda film bitmiş gibi gelirken, hikaye daha da soyut bir ruh haline zıplıyor, pek çok metaforla sorular sıralıyor; ana rahminden düşerken mi büyük bir boşluğa düşüyoruz yoksa boşluk hayatın sona ermesiyle mi karşımıza çıkıyor. Filmin adının deyişiyle boşluğa nasıl giriyoruz. Filmin örgüsü, anlatımı kadar tekniği de çok yaratıcı. Kamera ipini artık tamamen koparmış durumda, her yöne bağımsızca hareket ediyor, mekanlar arasındaki geçişler kuşbakışı uçuş şeklinde oluyor, ancak bunun için binaların üzerinden geçilmiyor, o anda kamera hangi seviyedeyse o seviyeden geçiş yapılıyor, yani binalar kesilmiş şekilde içlerini görebiliyoruz. Sayfalarca anlatılacak yenilik var. Ancak diğer yandan film insanı çok yoruyor, hele bir de 2,5 saat sürüyor, konu insanı her yönüyle hırpalıyor, sonunda dayak yemişe dönülüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder