2012'de yazmaya fırsat bulamadığım filmleri gruplayarak, kısa kısa geçmeye karar verdim. Bilim Kurgularla başlıyorum;
Ridley Scott ve Prometheus (2012)
"Blade Runner" (1982) ve Alien (1979) gibi bilim kurgunun başyapıtlarına imza atmış Ridley Scott'ın "Prometheus" projesini duyduğumda çok heyecanlanmış ve izlemeyi iple çekmiştim. Her ne kadar beklentilerimi olabildiğince aşağıda tutmaya gayret ettiysem de hayal kırıklığına uğramaktan kurtulamadım. İnsanlığın Alien felaketine nasıl bulaştığının hikayesi olarak öngörülen filmde, yönetsel, atmosferel ve efektsel açıdan bir sıkıntı görmesem de, senaryo ve klişe karakterlerde ciddi sorunlar bulunuyordu. Artık elinde kola kutusuyla playstation oynar gibi uzay gemisi kulllanan beyzbol şapkalı, laubali (sözde cool) mürettebatlar da görmek istemiyorum, ilk gördükleri sıradışı canlı karşısında altına eden ödlek bilim insanları da, bize Ripley (Sigourney Weaver) "serin"liğinde karakterler lazım.
Matthew Vaughn ve X-Men: First Class (2011)
Oyunculuklarına çok saygı duyduğum Michael Fassbender, Kevin Bacon ve Jennifer Lawrence gibi oyuncular, ne kadar müthiş performans gösterirlerse göstersinler, efektlerin ve aksiyonun önüne geçemeyecekleri filmlere niye tenezzül ederler bilemiyorum. Ben izlemeye niye tenezzül ediyorum söylüyeyim; düzgün Bilim kurgu yaptılar da biz mi izlemedik, bunlarla avu(namı)nuyoruz. Vaughn'un "Kick-Ass" (2010)'ini de beğenmemiştim, bunu da beğenmedim.
Joss Whedon ve The Avengers (2012)
Yeterince süper kahraman filmlerine boğulmuyormuşuz gibi, onların hepsini biraraya getirmek ve daha "en" aksiyonu elde etmek için çırpılınıyor. Ne olacak insanlığın bu sinesüper kahraman ihtiyacı dedirten film tabii sonuna kadar vuruyor, kırıyor, yakıp, döküyor, esaslı bilim kurgu izleyicilerinin içi yanıyor. Kalburüstü "Serenity" (2005) ile umut vaatmiş olan Whedon, ruhunu Hollywood yapımcılarına teslim etmiş.
Andrew Stanton ve John Carter (2012)
Türü baştan aşağı Kitch Bilim Kurgu olarak tasvir edilecek filmin, başrol oyuncusunun adının Taylor Kitsch olması tesadüf mü bilemedim. Hafif "Mad Max"'imsi, Conan giyimli bir Dünyalı, ilkel görünüşlü, ileri teknolojili (yarı Avatar, yarı insan görünüşlü) Mars'lıların arasına düşerse ne olur diye özetlenebilecek film, yukarıda bahsi geçen, adeta tek kalıptan reçeteyle çıkan Bilim Kurgu müsvettelerine aykırı düşmesiyle dikkat çekse de, aykırı düştüğü yer, benim arzu ettiğim yerden çok uzaklarda.
Christopher Nolan ve The Dark Knight Rises (2012)
İlk üç filmi itibariyle çok ümit vaat eden Nolan'ın sinemasının aldığı kabus yönden "Inception" yazımda bahsetmiştim. "The Dark Knight"(2008)'la bir çuval incir berbat olduğundan, Batman üçlemesinin üçüncü ayağının, ikincisinden de kötü olacağını hissediyordum. Yapımcıların ve ortalama sinema seyircisinin aksiyon açlığının, filmde söylemeye değer ne kaldıysa yalayıp yutacağının farkındaydım, nitekim öyle de oldu, o yüzden sinirlenmeden izlemeyi başarabildim. Dikkatimi çeken, filmdeki "Star Wars" özenmeleri oldu; baş kötü karakter, ağzındaki solunum cihazıyla, ve tüm hal ve tavırlarıyla Darth Vader'in çıplak versiyonu değil miydi, hapishaneden kaçması için felsefi taktikler veren kör mahkum, Yoda gibi konuşmuyor muydu, diğer fiziki eğitimini veren Obi-Wan Kenobi değil miydi, güçlü kadın karakter catwoman size gözükara bir prensesi anımsatmadı mı, Palpatine'in kim olduğunu ise filmin sonunu görenler anlayacaklardır. Vah vah sevgili Nolan, ne hallere düştün?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder