Oscar ödüllerine aday filmlerden bahsederken değinmiştim, en iyi yabancı film kategorisinde bulunan (kanaatimce yılın en iyi filmi) "Cold War" da, "Roma" da , en iyi film ödülünü kazanan "Green Book" filminden her anlamda kat ve kat daha iyiler. Keza diğer aday filmlerden, Cannes'da Altın Palmiye'ye de uzanan Koreeda'nın "Shoplifters"'ı da öyle. Bu kategorideki 5 adaydan henüz "Werk ohne Autor"'u izleyemedim, ama "Capernaüm" da kuralı bozmadı, ve "Green Book"'la kıyaslanması abes kaçacak şekilde farklı bir sinema evreninden olduğunu gösterdi.
Beyrut'lu yönetmen Nadine Labaki'ye ilk iki filmi itibariyle oluşan hayranlığıma şu yazıda not düşmüşüm. Labaki üçüncü uzun metrajlı filmi için 7 sene beklemiş ve buna kesinlikle değmiş. 12 yaşında bir oğlan çocuğunun, işlediği bir suç sebebiyle hapse girmesi üzerine, ailesini kendisini doğurmuş olmakla dava etmesini ve bu dava sürecinde kendisini o suçu işlemeye götüren olaylar zincirini izliyoruz.
Bir önceki filminde dini ön yargıları odağına alan Labaki, bu sefer fakirlik, ırkçılık ve mülteci hayatının çocuklar üzerindeki ürkütücü etkilerini çok çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Filmin gizli kamerayla çekildiği hissini verecek kadar gerçekçi bir oyun sergileyen çocukları ve onları yöneten Labaki'yi takdir etmemek mümkün değil. Labaki, sadece içerikle değil aynı zamanda yönetsel olarak da bir başyapıt sunuyor.
Benzer hayatlar Dünya'nın pek çok noktasında acımasız bir şekilde son hız devam ederken, fakirliğin insanlık gündeminde ilk sırada olmaması, saçma sapan gündemlerle oyalanıyor, uyuşturuluyor olmamız, geleceğe kadar umut beslemeyi imkansız hale getiriyor. Biraz vicdan sahibi olan herkes, filmi izlerken sahip olduklarından utanır hale gelir. Ülkelerine gelen mültecilere aşırı tepki veren batı toplumları, bir yandan hızla aşırı sağa kayarken, bu filmi izleseler acaba hiç içleri sızlar mı, yoksa göçleri engellemekle, ve kendi sınırları dışında olanlara karşı üç maymunu oynamakla ne kadar iyi ettiklerini mi düşünürler?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder