Bu güncede sık sık nükseden Hollywood alerjim eminim gözlerden kaçmamıştır. Durum böyle olunca, Hollywood'un en simge yönetmenlerinden Spielberg hakkında söyleyeceklerim bir çelişki yaratacak mı acaba. Bunun cevabı ne evet, ne de hayır. Çünkü Spielberg'ün her filmini sevmediğim gibi, her filminden de nefret etmiyorum. Bugüne kadar izlediklerimi şu kategoriler altında toplayabilirim;
Çocukken izleyip, bugün izlesem haklarında ne düşünürüm bilemediklerim;
1975 - Jaws
1982 - E.T. the Extra-Terrestrial (özellikle bunu muhtemelen beğenirim, o zamanlar para kapanı olanı çıkartmalarını dahi toplamıştım)
1984 - Indiana Jones and the Temple of Doom
1989 - Indiana Jones and the Last Crusade
Gerçekten çok çok kötü filmleri (adeta Hollywood klişe yumaklarıdır);
1997 - Amistad
2001 - Artificial Intelligence: AI
2002 - Minority Report
Hiç ilgimi çekmeyen filmi;
1998 - Saving Private Ryan
Beğendiğim filmleri;
1993 - Schindler's List (Çok kaliteli bir film olmasının yanısıra, 2. Dünya savaşı'nda yapılan katliamdan büyük oranda bihaber olan günümüz neslini, tarihin bu en karanlık sayfasıyla tanıştırma misyonuna sahiptir)
2005 - Munich
Pek çok filmini de Spielberg yapımı diye izlemedim, ama yeni izlediğim 2002 yapımı "Catch me if You Can"'i de rahatlıkla sevdiğim filmleri arasına katabilirim. Film, hala gerçek olduğuna inanmakta çok zorlandığım bir dolandırıcının hikayesini anlatıyor. Leonardo Di Caprio'nun çok başarıyla canlandırdığı karakter, henüz ergenlik çağında ve başarısız bir dolandırıcı olan babasını model alarak işi en uç noktaya götürüyor. Amiyane tabirle yemediği halt kalmıyor, peşinde de Tom Hanks'in canlandırdığı FBI ajanı var. Film baştan sona sürüklüyor ve de eğlendiriyor.
Benim bakış açımdan, Spielberg'in en iyi filmleri ile en kötü filmleri arasında o kadar büyük bir uçurum var ki, kendisini en bi şizofren yönetmen olarak tanımlamak istiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder