Bu sergiyi Mart ayında kapanmadan Pera Müzesinde gezmeye fırsat bulabildim, günceye not düşmek için haftalar geçmesi gerekmiş. Kahlo'nun sıradışı otoportrelerinden (özellikle de parçalanmış omuriliğini bir sütun olarak tasvir ettiği) etkilenmemek mümkün değil. Yıllar önce bir de biyografisini okumuş, ve başta geçirdiği korkunç trafik kazası olmak üzere tüm sağlık sorunlarına rağmen hayata nasıl bağlı kaldığına hayret etmiştim. Selma Hayek'in çok azmederek çekilmesini sağladığı ve başrolde bizzat Frida'yı canlandırdığı çok başarılı film de, Frida'nın resim sanatıyla çok da ilgili olmayan milyonlar tarafından tanınmasını sağladı. Meksika'nın en ünlü ressamlarından Rivera'yla yaşadığı fırtınalı aşk da başlı başına bir roman gibidir. Rivera'nın resimlerinden özellikle büyük çiçek demeti toparlayan, sırtı izleyiciye dönük kadın tasvirlerini çok beğenirim, hatta bir tanesi yıllarca yatak odamızın duvarında asılıydı.
Sergi bir kolleksiyona ait (Gelman) parçaları sergilemesi itibariyle bu iki büyüleyici ressamın sadece kısıtlı sayıda eserini sergiliyordu, ama beğendiğiniz ressamların eserlerini orijinal hallerinde görebilmek, önünüzdeki tuvale bizzat kendilerinin dokunmuş olduğunu hissetmek her zaman büyük bir haz.
Yaşlanmış şahsıma düştüğüm bu notu, hafızam hatırlamaya yetmezse diye, sergide en beğendiğim Rivera eseri ile sonlandırayım;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder