François Truffaut ve La Nuit Américaine (1973)
Usta yönetmen Truffaut, film içinde filminde, bir yönetmenin başına gelen, çekimler esnasında yapımcısından dekoruna, en önemlisi de oyuncuların binbir türlü kaprisine kadar uzanan, kamera arkasında yaşanan sayısız sıkıntının bir parodisini yapıyor.
Ingmar Bergmann ve Sommaren med Monika (1953)
Bir diğer büyük usta Ingmar Bergmann'ın erken dönem bu filminde, yetişkinliğe yeni adım atmakta olan bir delikanlıyla bir genç kızın, hayatın onların sırtlarına yüklemeye başlamakta olduğu sorumlulukların ağırlığından son derece naif bir şekilde birlikte kaçışlarının hikayesi, bir özgürlük manifestosuna dönüşecek gibi gözükürken, onlardan çok daha hızlı olan hayatın, onları yakalayıp geçmesiyle tepetaklak olmaları, Ingmar'ın kendine has anlatım gücüyle vücuda geliyor.
Ken Russell ve Women in Love (1969)
"Tommy" ile sinema tarihinin en sıradışı müzikallerinden birine imza atan Ken Russell, "Aşık Kadınlar"'da cinsiyetler arası ilişkileri sorguluyor. D. H. Lawrence'ın kitabından uyarlanıp, 2 yakın dostun, iki kızkardeşle yaşadıkları ilişkiyi, aralarındaki dostluğu, karşı cinsle mücadelelerini, bu ilişkilerin aralarındaki dostluğun yerini alıp alamayacağını sorguluyan film, yayınlandığı yıllarda içeriğinden çok meşhur incir yeme ve iki dost arasındaki güreş sahneleriyle büyük ses getirmiş.
Sergio Leone ve A Fistful of Dollars (1964)
Spagetti
Western olarak tabir edilen İtalyan yapımı vahşi batı filmlerinin
hayranı olduğumu söyleyemem, ama Leone'nin bu çok ses getirmiş eserinde
bence elle tutulur hiçbir unsur bulunmuyor. Clint Eastwood'un iki aile
arasında kan davası süregelen ıssız bir kasabaya gelerek kendini
çatışmanın göbeğinde bulması üzerine kurulmuş filmin sonunu çok ama çok
sıkılarak getirebildim.
Man Ray ve L'Etoile de Mer (1928)
Man Ray'in bu deneysel kısa filmini uzun zamandır izlemek istiyordum. Daha yirmili yıllarda sinemanın sınırlarını zorlayan Ray, bugün aynı kalıptan çıkan filmler üretmekte direten çağdaşlarına örnek olmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder