Berlin'de öğrenciyken Berlin Tiyatro Festivali'ne Ankara Devlet Tiyatrosu gelmiş ve Murathan Mungan'ın "Geyikler ve Lanetler" oyununu muazzam bir şekilde sahnelemişti, kendimden geçtiğimi hatırlıyorum. İstanbul Devlet Tiyatroları'nın bu sezonki programında Ankara Devlet Tiyatrosu'nun misafir oyununu görünce hemen üstüne atladım.
İnternette oyuna yapılmış olan iyi yorumlar da beklentimi yükseltmedi değil. Yazarı Nikolai Erdman, bu eseri 100 yıl önce kaleme almış, ve o dönem Sovyetler Rusya'sına, komünizmin uygulanış şekline, kiliseye, siyasete, hükümete, toplumdaki gözü dönmüş fırsatçılığa çok sıkı bir eleştiri getiriyor. Eğer zamanında kaçmayı başaramadıysa veya zaten önden başka bir ülkeye göç ederek yazmadıysa başına neler gelmiştir tahmin dahi edemiyorum.
Konusu çok kısaca; yoksulluktan ve işsizlikten bunalan baş karakter hayatına son vermeye karar verdiğinde, onun ölümünden kendilerine bir paye çıkarmak isteyen akbabalar başına üşüşüyor. Oyun, uzun süresine rağmen sahip olduğu kara mizahın da sayesinde sıkılmadan izlenebiliyor ama sanırım artık bu klasik oyunların dokunulmadan sahnelenmelerinden biraz sıkılmaya başladım.
Daha yenilikçi ve aynı şeyleri de söylese, biraz daha farklı söyleyen oyunlar hoşuma daha çok gidiyor. Biliyorum, eski Yunan tragedyalarından ve tabii koca bir Shakespeare ekolünden sonra tiyatroyu belli bir zümrenin elinden alarak son derece gerçekçi ve yalın bir dil ile halka indirmek, onların sorunlarından, yoksulluktan, sefaletten bahsetmek zamanında çok değerli idi, ama günümüze gelirken bir şeyler de katarak uyarlamak gerekiyor sanki. Hakkını da vermek lazım, Erdman gerçekçi bir tiyatro eseri ile sadece döneminin geniş kitlelerinin dertlerine tercüman olmamış, günümüzde de aynı temalar güncelliğini neredeyse birebir koruyor.
Bu sebeple eserin ülkemizde bu kadar beğenilmesine şaşırmamak gerekir, keza oyun arasında ve çıkışta da herkes ne kadar güzel bir oyun olduğundan bahsediyordu. Ankara Devlet Tiyatro'sunun başının henüz yanmamış olmasını, tiyatroyu sadece çok dar bir kesimin izliyor olmasına bağlıyorum :) Tabii metne sadık da kalınmış, eğer bundan 25 sene önce sahneleniyor olsaydı, ufak tefek dokunuşlarla bir nevi Devekuşu Kabare'ye rahatlıkla çevrilebilirdi, ve salon da oyunu muhtemelen kendinden geçerek ayakta alkışlardı.
Cem, okulunun hiking kulübüyle Kartepe'ye yürüyüşe gittiği için bize katılamadı, ama Dalya oyunu beğendi. Sırf onun için dahi gitmiş olmaya değerdi. Bu sezon çocuklarla birlikte izlediğimiz devlet ve şehir tiyatroları oyunlarını da IDSO yazımda olduğu şekilde aşağıya arşivlemeye karar verdim;
İstanbul Devlet Tiyatroları;
Sahnelenmeleri hala devam eden "Radyum Kızları" ve "Bir Nefes Dede Korkut" yazılarımı da buraya tekrar bırakıyorum.
İstanbul Şehir Tiyatroları:
Sahnelenmeleri devam eden daha önce izlediklerimiz; "12. Gece" ve "Ay, Carmela!"
Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder