Yönetmenlere haksızlık yaptığımın farkındayım ama istiyorum ki bir yönetmen hep onu sevdiğim filmleri gibi filmler yapsın. Klasik çizgilerinin, konularının dışına çıktıklarında hayal kırıklığına uğrayabiliyorum. Yaptığım bu haksızlık, söz konusu İran'lı bir yönetmen olunca ikiye katlanıyor, çünkü bir dönem tüm festivalleri fetheden filmlerin çıktığı bu ülke, sinemacılar için film çekilemez hatta özgür yaşanamaz bir yer haline geldi (Bkz. Panahi). Kiarostami'nin filmlerini Dünya sinemasını severek takip eden birinin sevmemesi mümkün değildir, aklıma hemen "Taste of Cherry", "Ten" ve "Through the Olive Trees" geliyor. Politik bahtsızlıklarının esiri olmuş güzel İran insanını en güzel, en doğal haliyle anlatan filmlerdir Kiarostrami'ninkiler.
Son filmi "Copie Conforme"'un başrolünde Juliet Binoche'u görünce bir heyecanlandım, zira kendisine özellikle "Damage" ve "Les Amants du Pont-Neuf" sayesinde büyük hayranlık beslerim. Ama onun performansının dahi kurtaramadığı bir hayli kötü filmleri de vardır, keşke biraz daha seçici olsaydı diye düşünmüşümdür. "Copie Conforme" kötü bir film değil, ama Kiarostami, Richard Linklater'in tek kelimeyle kusursuz örneklerini verdiği bir türe el atıyor. "Before Sunrise"'da Viyana'nın, "Before Sunset"'te Paris dekor olduğu, bir çiftin sokaklarda yürüyerek ilişkileri üzerine konuştukları bu unutulmaz filmlerin bir benzerini Kiarostami Floransa dekorunda veriyor. Filmin geçtiği dönem de (çiftin yaşları itibariyle) sanki "Before Sunset"'in bir 15 sene sonrası. Filmin bir esprisi daha var, ispiyon vermemek adına buraya not düşmeyeyim ama onun uygulamasını da "Conversations with Other Women"'da çok daha başarılı bir şekilde görmüştük. Söylemeye çalıştıklarımı özetlersem, yönetmenini bilmeden seyretsem, aklıma gelecek son yönetmenlerden biri Kiarostami olurdu, ve filmin öyküsünü, kurgusunu da özgün bulmadım. Yine de sadece Binoche'un anlam ve duygu yüklü yüzünü izlemek için zaman ayırmaya değebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder