4 Şubat 2011 Cuma

Semih Kaplanoğlu ve Bal (2010)

Oh be, yıllar sonra Nuri Bilge Ceylan dışında (Türkiye'den çıkan) bir yönetmenin filmine bayıldım. Senelerdir elimden geldiğince Türk yönetmenleri takip etmeye çalışıyorum, arada fena olmayan filmler de bulunmakla beraber genellikle hayal kırıklığına uğruyorum. Son 10-15 yılı düşününce aklıma Dünya sineması olarak niteleyebileceğim sadece Nuri Bilge'nin filmleri ve Yeşim Ustaoğlu'nun "Güneşe Yolculuk"u geliyor. Kaplanoğlu'nun "Süt" ve "Yumurta"'sı da aldıkları bol ödüllere rağmen beni pek etkilememişlerdi. Bir şeyler eksikti. Sanki bu ikisi her ne kadar konu olarak "Bal"ın devamı da olsalar, sinemasal anlamda "Bal"'ın birer provası idiler. Hep düşünmüşümdür, Türkiye hem benzersiz ve çok çeşitli mekanları, hem de tarihi, hikayeleri anlamında sinemacılar için bir cennet olsa gerek diye, neden hep birbirinin kopyası toy ve klişe filmler çıkar ki.
"Bal" gerçekten de çok olgun, bir şeyler anlatmak için fazla diyaloğa ihtiyaç duymayan şiirsel, sakin bir film. Rize'nin doğası mükemmel bir dekor olmuş. Dış mekanlarda sergilenen David Caspar'vari manzaralar, iç mekan çekimlerinde ışığın kullanımı, mükemmel kontrastlar, renklerle adeta arka arkaya Caravaggio tablolarına dönüşüyor. Filmde birbirine eklenen yaklaşık 150.000 kareden herhangi biri, büyütülüp duvara asılabilir, o kadar büyük bir özen gösterilmiş. Hiçbir sahne geçiştirilmemiş, kameranın nerede duracağından, açısından, en ufak detaylara kadar her şey düşünülmüş. Filmi gözlerinizi kapayarak izlediğinizde de müthiş bir ses yönetimiyle karşılaşacaksınız, film daha açılış jeneriğinde sizi su ve kuş sesleriyle karşılıyor. Filmin tamamına yakınını yüklenen çocuk kahraman Yusuf'u canlandıran Bora Altaş da harika, bunu da hem seçim hem de yönetim başarısı olarak Kaplanoğlu'nun hanesine yazmak gerekir.
Tüm bunların yanında en önemlisi Semih Kaplanoğlu kendi özgün sinema dilini bulmuş, umarım bu yoldan devam eder, birbiri ardına başyapıtlar verir. Bu satırları okuyanların beklentilerini haddimden fazla yükselttiğimden çekiniyorum, filmin çok çok sade olduğunu, ve minimalist sinemadan hoşlanmayanların uzak durmalarında fayda olabileceğini hatırlatmak isterim.

Hiç yorum yok: