17 Şubat 2011 Perşembe

Seren Yüce ve Çoğunluk (2010)

Arka arkaya (diğeri "Bal") iki çok iyi Türk filmi izlemenin dayanılmaz hafifliğini yaşıyorum. "Çoğunluk" başladığında sıradan görüntüleriyle klasik Türk filmi kokuyordu ve pek ümitli değildim, ama çok kısa zamanda tüylerimi diken diken etmeyi başardı. Settar Tanrıöğen'in büyük başarıyla canlandırdığı karakter, hayatta sık sık karşıma çıkan (özellikle trafik ve kamusal alanlarda) bende yer yer travmaya sebebiyet veren mahlukatların mükemmel bir özetiydi. İşte toplumsal hayattan giderek daha fazla el çekmeyi arzulamama sebebiyet veren, haksızlıklara karşı çenemi tutamadığım (daha doğrusu tutmayı yetiştiriliş tarzıma yakıştıramadığım) her durumda karşıma çıkan tipleme. Onun bıkmış, bunalmış ama hiçbir şeyi değiştirmek için en ufak girişimde bulunmamış, bulunamamış eşi, ve Bartu Küçükçağlayan'ın kusursuz şekilde canlandırdığı, babasının altında sonuna kadar ezilmiş, hayatlan bağı bir iplik kadar ince olan oğul. Kanımca bu üçlü Türkiye'deki ailelerin ortak paydalarını o kadar gerçeğe yakın bir şekilde tasvir ediyor ki, kendinden bu filmde hiç bir şey bulamayacak çoğu kişi bu filmden rahatsız olacak, ve muhtemelen sıkılacaktır, bu da film mi diyecektir? Kendilerine bir ayna tutulduğundan bihaber kendilerinin dahi sebeplerinin farkında olamayacakları şekilde filmden nefret edeceklerdir. Bu kadar güclü bir anlatım, sayfalarca yazabilecek kadar fazla konuyu bu kadar boğmadan, göze sokmadan aktarma ehli dolayısıyla Seren Yüce'yi tebrik etmek gerek. Filmin anlatım gücü, görsel ve sinemasal zaaflarını fazlasıyla kapatıyor, ama bir de bu yönde kendini geliştirirse Yüce'nin gelecekte çok başarılı işler çıkaracağına hiç şüphem yok.

Hiç yorum yok: