7 Mayıs 2010 Cuma

Philippe Lioret ve Welcome

Hemen her gün haberlerde Avrupa'ya kaçak girmeye çalışan mültecilerle ilgili haberler okuyoruz, ve izliyoruz. O kadar sık rastlanan ve kanıksanan bir haber haline geldi ki, nereye gitmeye çalışırlar, niye gitmeye çalışırlar, başlarına neler gelir, gidecekleri yere varsalar nasıl muamele görürler pek düşünmeyiz. İşte Lioret kamerasını bu sorulara bir nebze ışık tutmak için, sevdiği kızın peşinden yollara düşmüş kürt genci Bilal'e çeviriyor. Bilal Fransa'nın liman şehri Calais'ye kadar kaçak gelmeyi başarmış ancak kız arkadaşına kavuşabilmek için Londra'ya da kaçak gidebilmesi gerekiyor. Bu mücadelesi esnasında Avrupa'nın çifte standartlarına, iki yüzlülüklerine, sözde demokrasi ve insan hakları inanışlarına şahit oluyoruz. Ülkeye kaçak girenler, uluslararası protokollere göre savaş halindeki memleketlerine sınırdışı edilemiyorlar, ama esasında sınırdışı edilmekten de beter ediliyorlar. Marketlere sokulmuyorlar, bulundukları her ortamda insanlık dışı muamele görüyorlar, hatta onlara yardım elini uzatmak isteyen hayırsever Fransızlar da polis tarafından acımasızca taciz ediliyorlar. Filmi izlerken insan haklarıyla ilgili hiç durmadan ahkam kesen bir ülkede göz göre göre olanlara delirmemek elde değil.
Lioret elindeki esaslı konuyu fazla klişelere kaçmadan ve yönetsel başarıyla işliyor, sadece anlatılanların biraz da doğası gereği film yer yer fazla didaktik bir hale geliyor. Oyunculuklar çok iyi, yanlız Bilal rolündeki Fırat Ayverdi'nin, sokaklarda yaşıyan bir kaçağı canlandırırken kaşlarının çok bariz ve net bir şekilde alınmış ve hep sinekkaydı traşlı olması komik bir tezat yaratıyor. Umarım film Avrupa'da geniş bir izleyici kitlesine ulaşır da içlerinde ufak da olsa bir azınlığın gözleri açılır.

Hiç yorum yok: