19 Mayıs 2010 Çarşamba

Samuel Maoz ve Lebanon (2009)

Geçen ay, çok beğenerek izlediğim Ajami'den bahsetmiştim. Bir Filistinli ve bir İsrailli genç yönetmenin ilk filmleriydi ve ömrü film çekerek geçmiş yüzlerce yönetmenden çok daha olgun bir film ortaya çıkarmışlardı. Aynı hayranlığı Samuel Maoz'un ilk uzun metrajlı filmi için de duyuyorum. Dünya'nın asırlardır en çok acı çeken bölgelerinden birinden çıkan filmlerin, refah içinde milyarlarca dolar harcayarak çekilen filmlere bu kadar büyük bir fark atmaları, "acı sanatı besler" tezini güçlendiriyor.
"Lebanon" hayatımda bugüne kadar izlediğim en iyi savaş temalı filmlerden biriydi. Tüm film, bir savaş tankının daracık iç mekanında geçiyor ve kendini bu son derece klostrofobik ortamda bulan 4 görevli askerin savaşla başa çıkmaya çalışmalarını izliyoruz. Dış dünyayla tek bağlantıları (-mız), savaşın tüm çıplak çirkinliğini gösteren tankın dürbünü. Böyle bir savaşın içinde olmanın nasıl bir şey olduğunu, yaşamayanın bilmesi tabii ki mümkün değildir, ama "Lebanon" benim nesnel algılamama göre savaşa giden askerlerin hissettiklerine, savaş gerçeğine en yaklaşan filmlerden biridir. Özellikle Amerikan filmlerinin büyük kısmının bize utanmadan dayattığı "her insan, içinde bir savaşçı olarak doğar, gözünü kırpmadan adam öldürür, ama belki akabinde post-travma yaşar" dogmasını kıran, tetiğe basmanın doğamızın bir parçası olmadığını, hepimizin içinde biraz insanlık kırıntısı bulunduğunu, savaşın abzürdlüğünü anlatan muhteşem bir film.

Hiç yorum yok: