17 Mart 2010 Çarşamba

Alejandro Amenábar ve Agora

Amenabar son filmi "Agora" ile şaheser filmlerine bir yenisini ekliyor. Amenabar için komple bir yönetmen diyebiliriz, çünkü tüm filmlerini kendi yazıyor, kendi yönetiyor, müziklerini dahi kendi besteliyor. Bu özellikleriyle pek çok yönetmeni kıskandıracak sayıda kaliteli filme imza atarak, her eserinde farklı bir tarzı deniyor ve türünün en iyi örneğini vermeyi başarıyor. Genç yaşına rağmen bence şimdiden Dünya'nın en iyi yönetmenlerinden biri.
Yönetmenin 1996'da çektiği ilk uzun metrajlı filmi "Tesis" (çok iddialı olacak ama) kanaatimce Dünya'da çekilmiş en iyi gerilim filmi, daha fazla gerildiğim bir film hatırlamıyorum. İspanya sinemasının en iyi oyuncularından Eduardo Noriega başrolde Ana Torrent ile birlikte çok başarılı. Bu türü seven sevmeyen herkese tavsiye ederim. Hollywood boş durmayıp bu filmin oldukça kötü bir kopyasını (remake değil ama konu benzer) "8mm" ve  Nicolas Cage ile çekti, aman uzuk durun.
Amenabar'ın ikinci filmi 1997 yapımı "Abre los Ojos" (Open Your Eyes) ilk göz ağrım, bu filmden sonra yönetmenin sıkı bir takipçisi oldum. David Lynch ve İspanya'nın en iyi yönetmenlerinden her filmi muhteşem Julio Medem'in gerçeklikle sanalın iç içe geçen filmlerinden hazzediyorsanız bu film tam size göre. Başrollerde yine Eduardo Noriega ve o dönem Hollywood'un çarklarına henüz kapılmamış muhteşem bir Penelope Cruz var. Bu filmin maalesef bir de Hollywood remake'i var, hem de Tom Cruise ile; "Vanille Sky" Önyargılarımın üstesinden gelemediğim ve zaten daha iyisinin yapılamayacağından emin olduğum için bu filmi tabii izlemedim.
Gelelim yönetmenin beni hayal kırıklığına uğratan tek filmine; 2001 yapımı "The Others" bence olmamış bir gerilim filmi. Evet kötü bir film değil ama Amenabar'ın ilk iki filminden sonra çok daha kaliteli bir film bekliyordum. "Sixth Sense"'de çiğnenmiş bir konuyu tekrar işlemek ve aman gişe de yapsın diye Nicole Kidman'ı başrole koymak muhtemelen filmin prodüktörlerinin işidir diyerek bu filmi hızlıca geçelim.
Sadece iki filmiyle de olsa en sevdiğim yönetmenler listesinin başına kurulmuş olan Amenabar, hakkında yanılmadığımı 2004 yapımı Mar Adentro ile kanıtlayacaktı. Neyseki prodüksiyonu kendi üstlenmiş çünkü ötanazi o kadar duygu sömürüsüne açık bir konu ki yanlış ellerde sinir krizi geçirmeden izlenemeyecek bir filme dönüşebilirdi. Tam tersine Javier Bardem'in muhteşem oyunculuğunun da katkısıyla son derece yalın ve bu yalınlığıyla inanılmaz etkileyici bir film ortaya çıkmış.
Amenabar'ın aradan geçen 5 seneden sonra çektiği "Agora"sını büyük bir heyecanla izledim. Film muhteşem bir İskenderiye dekoruyla açıldı, ancak çok para harcandığı belli bu şehir dekorunu fazla gurur duyarak göstermeye başlayınca eyvah içi boş bir büyük bütçe filmi mi izleyeceğiz acaba diye endişeye kapıldım. Ama neyseki tüm endişelerim boşa çıktı, filmin içeriği üzerine sayfalarca yazabilecek kadar zengin. Hani hep okuyup duymuşuzdur ya geçmişte İskenderiye'nin müthiş bir kütüphanesi olduğunu ancak acımasızca binlerce eserle birlikte yakılarak yıkıldığını, işte film o dönemin çok meşhur kadın filozofu Hypatia'yı merkezine alarak bu çok etkileyici hikayeyi, bizi kendine kitleyerek anlatıyor. Film, esasında binyıllardır süren din mücadelesinin bir inanç mücadelesi değil, tam bir sınıflararası savaş olduğunu çok net gözler önüne seriyor. Bizim ülkemizde son on yıllara damgasını vuran olaylar da temelinde bir sınıf mücadelesi değil mi? Neyse bu günceyi politikaya fazla kaydırmadan filmi odağımıza geri çekelim. Oynadığı her filmde hayranlığımı bir kez daha katlayan, bence günümüzün genç nesil tartışmasız en iyi oyuncusu Rachel Weisz, yeteneği ve karizmasıyla filme büyük bir güç katıyor. Oynadığı Hypatia karakterinin filmde ağrılıklı olarak astronomi ile ilgilendiğini ve dünya- güneş - gezegenlerin yörüngeleriyle ilgili araştırmalar yaptığını görüyoruz. İskenderiye kütüphanesi yıkılmasaydı muhtemelen Dünya'nın eliptik bir yörüngede döndüğünü öğrenmek için yüzlerce yıl Kepler'i beklemeyecektik. Filmin, uzayda Dünya görüntüsüyle başlayıp google haritaları misali İskenderiye'ye zoomlanıyor ve aynı şekilde uzaya geri dönerek sonlanıyor olması, esasında bu evrende ne kadar önemsiz minik varlıklar olduğumuzu ve ne kadar anlamsız meseleler yüzünden, geçen binyıllara rağmen, birbirimizi boğazlamaya devam ettiğimizi iliklerimize kadar hissettiriyor.
Sonsuz teşekkürler Amenabar...

Hiç yorum yok: