30 Mart 2010 Salı

Hoffmann'ın Masalları ve İstanbul Devlet Opera ve Balesi

Öğrencilik yıllarımdan beri (İstanbul'da olmadığım yıllar hariç) İdobale'yi takip ederim. Zehra Yıldız gibi büyük bir yıldızı, Hülya Aksular ve Ayfer Zeren gibi primaballerina'ları defalarca sahnede izleme şansına sahip oldum. Her konuda olduğu gibi sanat konusunda da yaşanan hızlı küreselleşmeden payını İstanbul da alıyor olsa gerek. İsimlerini saydığım bu yıldızlar gibi, sahneye adımını atar atmaz seyirciyi büyüleyecek potansiyele sahip sesler ve dansçılar, sanırım değerleri bizde bilinmediği için yurtdışında sanat hayatlarını devam ettiriyorlar, çünkü opera balemizden uzun yıllardır büyük yıldızlar çıkmıyor. Yurtdışına gidenler de haklılar çünkü bugün, kültür başkenti olduğu halde, olması gereken boyutlarda aktif bir opera bale sahnesine sahip olmayan bir şehirde yaşıyoruz.
Opera ve baleyi değerlendirirken birbirlerinden ayırmak gerekiyor, çünkü balede son yıllarda ciddi bir düşüş gözlemlerken operada kanaatimce önemli bir kalite artışı söz konusu. Önce baleden bahsedersem, Hülya Aksular, Ayfer Zeren, Oktay Keresteci, Deniz Berge gibi başdansçıların yerleri doldurulamadı, bunun üstüne AKM'nin kapanması da baleyi çok olumsuz etkiledi, çünkü klasik balenin icrası için mutlaka büyük bir sahneye ihtiyaç var ve bale eserlerinin iki senedir sıkıştırıldığı Süreyya Opera Sahnesi son derece yetersiz kalıyor.
Opera tarafında ise naçizhane fikrimce Zehra Yıldız tek başına taşırdı eserleri. Tenorlar inanılmaz derecede yetersizdi, rollerin büyük kısmını alan bir tenor vardı, hiç beğenmezdim tekniğini ve ses rengini, her eserde yeni bir tenor bekler ve hayal kırıklığına uğrardım. Bariton ve baslar da tenorları aratırdı. Son yıllarda ise çok genç, fizikleri çok düzgün (evet biliyorum bu çok etik bir kriter değil ama opera da görsel bir sanat) sesleri çok etkileyici sanatçılara rastlıyorum. Her eserde bir iki genç geceyi kurtarıyor. Buna bir de Recep Ayyılmaz'ın Süreyya Operası'ndaki muhteşem dinamik modern rejileri eklenince opera izlemek gerçekten de bir keyif haline geldi.
Bu beklentiler ve yeni bir ses keşfetme arzusuyla "Hoffmann'ın Masalları"nı izlemeye gittik. Birinci perdede ilk kez dinlediğim  Nazlı Deniz Boran Olympia rolünde muhteşemdi, operanın sonuna kadar onu dinleyebilmeyi çok arzu ederdim. Aynı şeyi Hoffmann rolündeki Bülent Külekçi için söylemem mümkün değil, bu rol için fazla yaşlıydı (evet kabul ediyorum yine pek nazik olmayan bir değerlendirme), aynı rolü 10 sene önce de oynamış, keşke artık yerini genç bir tenore bıraksaymış. İlk perdeden Olympia'dan büyülenmiş şekilde çıktık. 3 perde olan operada her perdede ayrı bir masal anlatılıyor maalesef. Maalesef çünkü karakterler değişiyor ama Hoffmann aynı kalıyor. İkinci ve üçüncü perdede Hoffmann'ın karşısındaki sopranolar da hayal kırıklığı yaratınca tüm bu kırıklar kümüle artış gösterdi ve benim açımdan eserin keyfi kaçtı. Keşke eseri baştan sona Ayhan Uştuk (geçen sene La Traviata'da muhteşemdi) ve Nazlı Deniz Boran'dan izleme şansımız olsaydı.

Hiç yorum yok: