23 Mart 2010 Salı

Murathan Mungan ve Binali ile Temir

Murathan Mungan'ın oyunlaştırılan hikayelerinin seyrine doyum olmuyor. İlk olarak 1999'da Berlin Tiyatro Festivalinde izlediğim "Geyikler ve Lanetler"'i Mustafa Avkıran yönetiminde Ankara Devlet Tiyatrosu sahnelemişti. Almanya'da yaşadığım yıllarda daha çok gurur duyduğum bir an olmamıştı. (İkincisi de Galatasaray'ın UEFA şampiyonluğudur)
"Geyikler ve Lanetler" hem çok zengin dili hem de çok yaratıcı sahnelenilişi ile bugüne kadar izlediğim en etkileyici tiyatro oyunuydu. Bir aşiret üzerinde kuşaklar boyu süren lanetin anlatıldığı oyunda kıyafetler ve dekorlar sahnede değişiyordu. Hikayeyi dinlediğimiz bir anlatıcı vardı, hikayenin karakterleri platformların üzerinde bulunuyor ve bu platformlar "cinler" tarafından hareket ettirilerek oyuncular bir araya getiriliyordu. Oyunculuklardan kıyafetlere, dekordan kurguya kadar her şey mükemmeldi, ve oldukça uzun süren oyun o kadar sürükleyiciydi ki zamanın nasıl geçtiği anlaşılmıyordu. Keşke yine sahnelense, tekrar tekrar izlemek isteyeceğim bir oyundu.
Kısa bir süre sonra Berlin'de yine bir Murathan Mungan oyununu izleme şansı buldum; "Dumrul ile Azrail"
Yine Murathan Mungan'ın şiirsel dili Mustafa Avkıran'ın yaratıcı yönetmenliğiyle buluşunca "Geyikler ve Lanetler"e benzer bir oyun ortaya çıkmış. Dede Korkut destanlarından olan hikayede, Azrail'in canını almaması için Dumrul yakınlarına giderek kendi yerine canlarını vermelerini dileniyor. Yine tam bir tiyatro şöleniydi.
İstanbul Şehir Tiyatroları'nın programında Murathan Mungan ismini görür görmez "Binali ile Temir"'i izlemek için fırsat kolluyordum. Geçen haftasonu izleyip çok beğendiğim eser, diğer Mungan oyunlarında olduğu gibi hikayeden oyunlaştırılması itibariyle öyküyü bir anlatıcıdan dinliyor ve nam salmış bir eşkiya ile bir dağda yanlız yaşayan genç bir çobanın iktidar mücadelesine şahit oluyoruz. Genç çoban Temir, yaralı bir şekilde bulup ölümden kurtardığı eşkiya Binali'nin hemen kendisine emirler yağdırmaya başlaması üzerine, esaslı bir tepki vererek eşkiyanın şişirilmiş erkekliğinin yaralı haliyle nasıl bir anda sönüverdiğini gösteriyor. Zayıfları ezerek yaşayan Binali, bizzat ezilen haline gelmesini kabullenemese de canı uğruna her türlü aşağılanmaya boyun eğiyor ve olaylar gelişmeye başlıyor.
Oyunu izlemek isteyecek biri kazayla bu yazıyı okuyor olur diye hikayenin devamıyla ilgili daha fazla ispiyon vermeyeyim. Başarılı oyuncularıyla baştan sona büyük ilgiyle izlenecek, oyun bittikten sonra da uzun uzun üzerine düşünülüp konuşulacak bir eser. Özellikle tüm erkeklerin izlemesi gereken, farkında olarak veya olmayarak sürekli "benimki seninkinden büyük" fermanıyla ortalıkta dolaşan ve hatta dünyaya hükmeden bu pek bir garip cinsin kendisine ayna tutmasını sağlayacak enfes bir oyun.

Hiç yorum yok: